ÖRTÜLÜ SERMAYE TESPİTİNDE VERGİ USUL KANUNU HÜKÜMLERİNE GÖRE OLUŞTURULMUŞ BİLANÇODAKİ DÖNEM BAŞI ÖZKAYNAKLARIN ESAS ALINMASI GEREKMEKTEDİR


ÖRTÜLÜ SERMAYE TESPİTİNDE VERGİ USUL KANUNU HÜKÜMLERİNE GÖRE OLUŞTURULMUŞ BİLANÇODAKİ DÖNEM BAŞI ÖZKAYNAKLARIN ESAS ALINMASI GEREKMEKTEDİR

Güray ÖĞREDİK
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
MAZARS DENGE, Direktör

Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi Haziran 2018 sayısında yayınlanmıştır

ÖZET

Örtülü sermaye uygulamasında, ortak ve ortakla ilişkili kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin edilen ve işletme kullanılan borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte, kurumun dönem başı öz sermayesinin üç katını aşması halinde, bu borçlar (öz sermayenin üç katını aşan borcun toplam borç içindeki yüzdesi ya da dönem başı öz sermaye negatif ise borcun tamamı) örtülü sermaye olarak kabul edilmektedir. Burada kilit nokta dönem başı öz sermayesinin Vergi Usul Kanunu (VUK) uyarınca tespit edilmiş olması gerekliliğidir. Yani VUK hükümleri kapsamında oluşturulan bilançodaki dönem başı öz sermaye esas alınacak; VUK hükümlerine aykırı olarak yapılan ve öz sermayeyi azaltıcı veya arttırıcı kayıt ve işlemlerin (kıdem tazminatı karşılığı, stok değer düşüklüğü karşılığı, garanti gider karşılığı veya aktifteki binanın değerlenmesi…v.b.) öz sermaye üzerindeki etkilerinin düzeltilmesi gerekecektir.

ANAHTAR KELİMELER

Örtülü sermaye, bilanço, mali bilanço, VUK bilançosu, karşılıklar, öz sermaye, öz kaynaklar, dönem başı öz sermaye, değerleme, sermaye avansı

1. GİRİŞ

Şirketlerin ortaklarından veya ortakla ilişkili kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların örtülü sermaye kapsamında olup olmaması vergi uygulamaları açısından çok önemli etkiler yaratabilmektedir. Eğer borç örtülü sermaye kapsamında ise bu borca ait faiz ve kur farkı giderlerinin tamamı veya borcun bir kısmı örtülü sermaye kapsamında ise örtülü sermayeye isabet eden faiz ve kur farkı giderlerinin vergiye tabi kazançtan indirilememesi (KKEG-Kanunen Kabul Edilmeyen Gider olması), faiz ödemesi üzerinden vergi kesintisi yapılacak olması, faiz ödemesi üzerinden sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanması gerekecek ise bunun indirilememesi gibi çeşitli vergi yükü yaratıcı işlemler gündeme gelecektir.  

Temin edilen borçlar dönem başı öz sermayenin üç katını aşıyorsa, aşan kısmın toplam borca oranlanması suretiyle bulunacak yüzdesi (kısmı) örtülü sermaye olarak kabul edilecektir. (Dönem başı öz sermaye negatif ise borcun tamamı örtülü sermaye olacaktır.) Burada öz sermayenin VUK hükümlerine göre oluşturulmuş bilanço üzerinden tespit edilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, VUK hükümlerine aykırı olarak ayrılmış olan bir takım karşılıkların (kıdem tazminatı karşılıkları, izin karşılıkları, garanti gider karşılıkları, VUK prosedürlerine uyulmadan hesaplanmış stok değer düşüklüğü karşılıkları, dava ve icra yoluna gitmeden ayrılan şüpheli alacak karşılıkları…v.b. karşılıklar) öz sermayeyi azaltıcı etkilerinin düzeltilmesi gerekecektir. Aynı şekilde, öz sermayeyi VUK hükümlerine aykırı şekilde arttırıcı işlemlerin de örneğin, aktifte kayıtlı binanın değerlenmesi ve değer artışının öz kaynaklarda fon hesabına kaydedilmesi veya ortaktan sermaye avansı adı altında temin edilen ve sermayeye ilave dilmeden öz sermaye hesapları içinde tutulan paralar gibi) öz sermayeden tenzil edilerek düzeltilmesi gerekecektir.

Ülkemizde bilhassa yabancı sermayeli şirketlerde, raporlama amaçlı olarak yukarıda örneklediğimiz şekilde karşılıklar ayrılabilmektedir. Eğer bu şirketlerin aynı zamanda ortak veya ortakla ilişkili kişiden doğrudan veya dolaylı olarak temin ettikleri borçları varsa, bu borçların kısmen veya tamamen örtülü sermaye kapsamına girip girmediğinin tespitinde öz sermaye rakamı üzerinde yukarıda kısaca açıkladığımız düzeltmelerin dikkate alınmaması halinde, borç örtülü sermaye kapsamında olmadığı halde kapsamdaymış gibi işlem yapılmak zorunda kalınabilir ve kurumun vergi yükleri artabilir.

2. İLGİLİ MEVZUAT

1 Sıra No.lu KVK Genel Tebliğinde konu hakkında aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir.

Ortak veya ortakla ilişkili kişiden temin edilip işletmede kullanılan borçların örtülü sermaye olarak kabul edilebilmesi için bu borçların hesap döneminin başındaki öz sermayenin üç katını aşması gerekmektedir.

Dolayısıyla, ortak veya ortakla ilişkili kişilerden yapılan borçlanmalarda, bu kişilerden alınan borçların toplamının hesap dönemi başındaki öz sermayenin üç katı ile karşılaştırılması ve bu oranı aşan borç tutarlarının oranı aştıkları sürece ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye olarak dikkate alınması gerekmektedir.

Yabancı para üzerinden yapılan borçlanmalara ilişkin borç/öz sermaye hesabında, her bir borcun alındığı tarihte geçerli olan döviz kuru esas alınacaktır. Yabancı para üzerinden alınan borcun vadesinin izleyen yıla sarkması halinde, izleyen yıl için söz konusu hesaplama, borcun ödenmeyen tutarının bilanço günü itibarıyla Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre değerlenmiş tutarı esas alınmak suretiyle yapılacaktır.

Ortakların işletmeye kullandırdığı borçların kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, diğer şartların da gerçekleşmesi halinde örtülü sermaye olarak değerlendirilmiştir. Bu karşılaştırma sırasında; ortak veya ortakla ilişkili kişi olmakla birlikte ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar %50 oranında dikkate alınacaktır. Yalnızca ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalarda %50 oranı dikkate alınmayacak olup genel kurallar çerçevesinde işlem yapılacaktır.

Banka, Türkiye’de 5411 sayılı Bankacılık Kanununa göre faaliyette bulunan bir bankayı; banka benzeri kredi kurumu, esas faaliyet konusu mevduat benzeri veya özel cari ve katılma hesapları benzeri hesaplar yoluyla fon toplayan ve kredi kullandıran kurumları; yurt dışında ise bulunduğu ülkede 5411 sayılı Kanun benzeri bir kanun ile ayrıntılı olarak düzenlenmiş ve yaptırımları olan bir mevzuat çerçevesinde yukarıda belirtilen benzer faaliyetlerde bulunan kurumları ifade etmektedir.

ÖZ SERMAYE KAVRAMI; kurumun VERGİ USUL KANUNU UYARINCA TESPİT EDİLMİŞ olan hesap dönemi başındaki öz sermayesini ifade etmektedir. Vergi Usul Kanununun 192. maddesi uyarınca öz sermaye, aktif (mevcutlar ile alacaklar) toplamı ile borçlar arasındaki farktır. Yeni kurulan kurumlar bakımından kuruluş tarihinde anılan Kanuna göre tespit edilen öz sermaye tutarı, hesap dönemi başındaki öz sermaye olarak dikkate alınacaktır.

Buna göre, kurumların yapmış oldukları borçlanmaların örtülü sermaye olup olmadığı yönündeki tespit, hesap dönemi başındaki bilançoda yer alan öz sermaye ile kıyaslanmak suretiyle yapılacaktır.

Kurumun dönem başı öz sermayesinin sıfır veya negatif değerler taşıması durumunda, söz konusu kurumun ortak ve ortaklarla ilişkili kişilerden yaptığı borçlanmaların tamamı örtülü sermaye olarak değerlendirilecektir.

Hesap dönemi başı kavramı; öz sermayenin tespitinde dikkate alınacak tarihi ifade etmekte olup 12 aylık hesap döneminin başlangıç günü, yeni işe başlayanlarda ise işe başlama tarihidir.

3. DEĞERLENDİRMELERİMİZ

KVK Genel Tebliğinde açıkça belirtildiği üzere, dönem başı öz sermayesi VUK uyarınca tespit edilmelidir. Diğer bir ifadeyle, VUK’nun değerleme hükümleri haricinde kayıtlara alınmış işlemler varsa bunların öz sermaye üzerindeki negatif ya da pozitif etkileri düzeltilmelidir.

VUK hükümlerine göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen kıdem tazminatı karşılığı, garanti gider karşılığı, menkul kıymet değer düşüklüğü karşılığı gibi değerlerin, öz sermayenin tespitinde artı değer olarak dikkate alınması gerekir. [1]

Aynı şekilde, aktifte yer alan binalar veya benzeri diğer duran varlıkların VUK değerleme hükümlerinde böyle bir değerleme imkânı olmamasına rağmen değerlenerek maliyet bedelinin arttırılması karşılığında öz kaynaklar içinde “değer artış fonu” gibi muhasebeleştirilen değer artış tutarının da örtülü sermaye uygulamasında dönem başı öz kaynaklarının tespitinde eksi değer olarak dikkate alınması gerekecektir. Benzer şekilde uygulamada “sermaye avansı, zarar telafi fonu, sermaye tamamlama fonu” gibi adlarla adlandırılan, gerçekleştirilmesi düşünülen bir sermaye artışına mahsuben ortak tarafından şirkete peşinen gönderilen, bu adlar altında öz kaynaklar hesap sınıfında muhasebeleştirilen ancak hesap dönemi sonu itibariyle hâlen tescilli sermayeye dönüştürülmeyen tutarların da öz sermaye rakamı üzerinde benzer etkileri olmaktadır.

Bu durum bilhassa yabancı sermayeli olup yurt dışı merkezine yapacağı finansal raporlamalar amacıyla muhasebe kayıtlarında (UFRS –Uluslararası Finansal Raporlama Standartları- temelli ya da kurum içi raporlama standartları gereği) çeşitli karşılıklar ayıran, bununla birlikte örtülü sermaye kapsamında borçlanması da olan şirketler açısından hayati önem arz edecek bir konudur. Çünkü dönem başı öz sermayesinin eksik tespit edilmesi, belki de örtülü sermaye kapsamına girmeyecek borçların örtülü sermaye olarak değerlendirilmesine ya da örtülü sermaye oranının normalden daha yüksek tespit edilmesine ve buna bağlı olarak bu borçlanmalar nedeniyle oluşan faiz ve kur farkı giderlerinin KKEG (kanunen kabul edilmeyen gider) olarak dikkate alınmasına ve ayrıca faiz ödemelerinde daha yüksek orandan vergi kesintisi yapılmasına neden olabilecektir.

Diğer bir konu ise, yukarıda örneklenen çeşitli karşılıkları sürekli her dönem ayıran şirketlerin, örtülü sermaye uygulamasında sadece cari dönem kayıtlarını dikkate alarak düzeltme yapmaları da hatalı olacaktır. Çünkü bu kayıtların ticari bilanço açısından geçmiş yıllar kârları ya da geçmiş yıllar zararlarına olan etkileri düzeltilmez ve ertesi yıllara taşınırsa, geçmişte yapılan kayıtlar nedeniyle cari dönemdeki öz sermaye üzerindeki negatif etkileri devam ediyor olacaktır. Bu nedenle, örtülü sermaye kapsamında borçlanması olup aynı zamanda VUK’a aykırı olarak çeşitli karşılıkları sürekli ayıran şirketlerin bu konuya dikkat etmeleri gerekmektedir. Bu konuda önerimiz, yılsonu itibariyle raporlama amaçlı olarak ayrılan karşılıkların ertesi hesap döneminin ilk gününde konusu kalmayan karşılıklar hesabında gelir yazılmak suretiyle kapatılmasıdır.

4. ÖRNEK UYGULAMALAR

(A) A.Ş., 31.12.2016 itibariyle muhasebe kayıtlarında raporlama amaçlı olarak 100.000 TL kıdem tazminatı karşılığı, 120.000 TL stok değer düşüklüğü karşılığı ve 75.000 TL garanti gider karşılığı ayırmıştır. Bu karşılıkların gider etkileri de dahil olmak üzere şirketin dönem sonu ticari kârı 500.000 TL olarak gerçekleşmiştir. Bu kârın da dahil olduğu 31.12.2016 tarihli öz kaynaklar toplamı ise (diğer adıyla 2017 dönem başı öz sermayesi olacaktır) 2.400.000 TL olmuştur.

(A) A.Ş., 2017 yılında ortağı olan Fransa mukimi şirketten 1.900.000 EURO borç almıştır. Borç alınan tarihte Euro kuru 3,85 TL’dir. Örtülü sermaye uygulamasında döviz cinsi borçlanmalarda her bir borcun alındığı tarihte döviz kurundan çevrilecek TL karşılıklar esas alınacaktır. Bu durumda borcun TL karşılığı 7.315.000 TL olmaktadır. Bu borç için 2017 yılında 85.000 EURO faiz ödenecektir. (Faizin TL karşılığının 325.000 TL olacağını varsayalım.) 

Dönem başı öz sermayesi 2.400.000 TL esas alınırsa bunun üç katı 7.200.000 TL olacaktır ve buna bağlı olarak ortaktan temin edilen borcun [(7.315.000 – 7.200.000) / 7.315.000] x 100 = %1,57’lik kısmı örtülü sermaye olarak değerlendirilecektir. Bu durumda bu borcun değerlemesi sonucu oluşacak kur farklarının %1,57’si KKEG olacaktır. Aynı şekilde faizin de %1,57’si KKEG olacaktır. Ayrıca, örtülü sermayeye isabet eden faiz üzerinden yapılacak vergi kesintisi oranı %10 değil %15 olacaktır. Diğer taraftan toplam faiz üzerinden hesaplanacak sorumlu sıfatıyla KDV’nin örtülü sermaye faizine isabet eden kısmının indirim konusu yapılıp yapılamayacağı da tartışmalı olacaktır. Dolayısıyla KDV açısından da (ödenecek KDV beyan eden şirketlerde bu KDV’nin indirim konusu yapılamaması halinde) ciddi bir vergi yükü oluşabilecektir.

Oysa dönem başı öz sermayesinin VUK hükümlerine göre tespit edilmesi gerekir. Bu durumda yukarıda yer verilen karşılıkların toplamı olan 295.000 TL’nin dönem başı öz sermayesine eklenmesi gerekecek ve dönem başı öz sermaye (2.400.000 + 295.000 =) 2.695.000 TL olacaktır. Bu tutarın üç katı ise 8.085.000 TL’dir. Yani ortaktan temin edilen ve alındığı tarih itibariyle TL karşılığı 7.315.000 TL olan borç, aslında örtülü sermaye kapsamında değildir!

(A) A.Ş., söz konusu karşılıkları 1.1.2017 tarihinde konusu kalmayan karşılıklar hesabına gelir yazmak suretiyle kapatmamıştır. Bu durumda 2016 yılı kârı bilançoda 570-Geçmiş Yıllar Kârları Hesabında 500.000 TL olarak gelmiştir. (Vergi karşılığı ve sonrası dönem net karı kavramlarını örnek açısından ihmal ediyoruz.)

Şirketin 2017 yılı sonunda da VUK hükümlerine aykırı olarak ayırdığı karşılıkların toplamı 300.000 TL’dir. Bu karşılıklar sonrası şirketin dönem sonu kârı 400.000 TL olarak gerçekleşmiştir. 2017 yılı içinde anapara ödemesi olmamıştır. Dönem sonu itibariyle EURO döviz kuru 3,95 TL’dir. Bu durumda 2018 yılında esas alınacak borç (1.900.000 EURO x 3,95=) 7.505.000 TL’dir. Şirket Ocak 2018 içinde ortağından 500.000 EURO daha borç almıştır. Borcun alındığı gün itibariyle döviz kurundan bu borcun TL karşılığı 1.950.000 TL’dir.

Şirketin 2018 hesap dönemi dönem başı öz sermayesi yukarıdaki verilere göre (2017 dönem başı öz sermayesi 2.400.00 TL idi, 2017 sonu itibariyle 400.000 TL kâr oluştu) 2.800.000 TL’dir. Eğer bu tutar esas alınırsa örtülü sermaye borçlanma sınırı (2.800.000 x 3) 8.400.000 TL olacaktır. Şirketin borç toplamı ise (1.950.000 + 7.505.000) 9.455.000 TL’dir. Buna göre borcun [(9.455.000 – 8.400.000) / 9.455.000] x 100 = %11,15’i örtülü sermaye kapsamındadır.

Oysa şirket 2016 yılında ayırdığı toplam 295.000 TL karşılığı 2017 başında konusu kalmayan karşılıklar hesabında gelir yazarak kapatsaydı 2017 dönem kârı 400.000 TL değil 695.000 TL olurdu. Bu durumda kaydi olarak 2018 dönem başı öz sermayesi (2.400.000 + 695.000 =) 3.095.000 TL olurdu. Bu tutara, 2017 sonunda ayrılan karşılıklar da ilave edildiği zaman örtülü sermaye uygulamasında esas alınması gereken sınır [(3.095.000 + 300.000) x 3] = 10.185.000 TL olacaktır. Sonuç olarak aslında ortaktan temin edilen toplam borç hâlen örtülü sermaye kapsamında değildir.

Örneğimizi şu şekilde uç bir noktaya doğru da genişletebiliriz. (B) A.Ş., raporlama amaçlı olarak (tahsilinde şüphe duyduğu bazı alacaklar için, piyasada satış fiyatı düşen bazı stokları için ve kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin karşılıkları ve satılan ürünlerin garanti giderleri karşılığında bazı tutarları karşılık gideri olarak) yıl sonunda 2.500.000 TL tutarında çeşitli karşılıklar ayırmıştır. Bu karşılıklar sonrasında şirket hesap dönemini 800.000 TL zararla neticelendirmiştir. Bu zarar etkisi ile şirketin hesap dönemi sonu itibariyle öz kaynaları (-) 100.000 TL olmuştur. Oysa bu karşılıklar ayrılmasaydı şirketin hesap dönemi sonu itibariyle öz kaynakları 2.400.000 TL olacaktı. Bu şirketin ertesi hesap döneminde ortağından 2.000.000 TL borç aldığını kabul edelim. Eğer dönem başı öz kaynağı negatif (-) 100.000 TL kabul edilirse bu borcun tamamı örtülü sermaye olacak, dolayısıyla bu borçla ilgili ortaya çıkan tüm faiz gideri ve kur farkları KKEG olacaktır. Oysa şirketin VUK hükümlerine göre oluşan dönem başı öz sermayesi 2.400.000 TL olup bu şirketin örtülü sermaye sayılmadan borçlanabilme sınırı (2.400.000 x 3) 7.200.000 TL’dir. 

5. SONUÇ

Ortak veya ortaklı ilişkili kişilerden temin edilen ve işletmede kullanılan borçların, dönem başı öz sermayesinin üç katını aşması halinde örtülü sermaye gündeme gelmektedir.

Örtülü sermaye uygulaması dahilinde borçlanma sınırı olarak da ifade edilebilecek üç katlık sınırın hesabında dikkate alınacak olan öz sermaye VUK hükümleri dahilinde çıkarılacak bilançodaki dönem başı öz sermaye olmalıdır. Dolayısıyla VUK hükümlerine aykırı olacak şekilde ayrılan bir takım karşılıkların (kıdem tazminatı karşılığı, stok değer düşüklüğü karşılığı, garanti gider karşılıkları, VUK’a aykırı şekilde alacaklar için ayrılan şüpheli alacak karşılıkları…v.b. gibi) örtülü sermaye uygulamasında dönem başı öz sermaye miktarına ilave edilmesi gerekir.
Bu düzeltmelere dikkat edilmemesi halinde, yazımızda da örnekler üzerinden açıklandığı gibi, örtülü sermaye kapsamında olmadığı halde bazı borçlar örtülü sermaye olarak değerlendirilebilir ve bunun ise kuruma ciddi vergi yükleri olabilir. Aynı şekilde, öz sermaye içinde VUK hükümlerine aykırı olarak oluşturulan bir takım fonlar bulunması halinde (uygulamada bilhassa sermaye avansı adı altında ortaklardan temin edilen ve sermayeye ilave edilmeden öz kaynaklar içinde tutulan paralar ile VUK hükümlerine aykırı olarak oluşturulan değer artış fonları vergisel yönden ciddi sorun ve tehlike yaratabilecektir) üç katlık sınır yüksek tespit edileceğinden, aslında örtülü sermaye kapsamında giren bir borç sanki örtülü sermaye kapsamında değilmiş gibi işlem yapılabilir ve bu durumun tespiti halinde ise şirket cezalı vergi tarhiyatları ile karşı karşıya kalacaktır.


[1] İsmail ONAY, “Örtülü Sermaye – Teorik Açıklamalar, Uygulamalı Soru ve Cevaplar”, Maliye Hesap Uzmanları Derneği, Nisan 2017, Sayfa: 96

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAT-KİRALA-GERİ AL İŞLEMİNDE ÖZELLİK ARZ EDEN MUHASEBE KAYITLARI VE İŞLEMLER

KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDER (KKEG) YAZMAK VERGİSEL YÖNDEN TÜM SORUNLARI ÇÖZER, VERGİSEL RİSKLERİ KALDIRIR MI?

KURUMLAR VERGİSİ BEYANNAMESİNDE DİĞER İNDİRİM SATIRININ KULLANIMI İLE BAZI İSTİSNA KAZANÇLARIN BEYANNAMEDE VE KÂR DAĞITIM TABLOSUNDA GÖSTERİMİ VE MUHASEBE KAYITLARI HAKKINDA ÖZELLİK ARZ EDEN KONULAR