SABİT KIYMET ALIMINDA KULLANILAN ÖRTÜLÜ SERMAYE KAPSAMINDAKİ BORCUN FAİZ VE KUR FARKI SABİT KIYMET MALİYETİNE ALINABİLİR Mİ? ALINMALI MIDIR? ALINIRSA AMORTİSMAN GİDERİNİN AKIBETİ NE OLACAKTIR? KARŞI TARAF DÜZELTMESİ NASIL YAPILACAKTIR?
SABİT
KIYMET ALIMINDA KULLANILAN ÖRTÜLÜ SERMAYE KAPSAMINDAKİ BORCUN FAİZ VE KUR FARKI
SABİT KIYMET MALİYETİNE ALINABİLİR Mİ? ALINMALI MIDIR? ALINIRSA AMORTİSMAN
GİDERİNİN AKIBETİ NE OLACAKTIR? KARŞI TARAF DÜZELTMESİ NASIL YAPILACAKTIR?
Güray ÖĞREDİK
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
MAZARS DENGE, Direktör
Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi Şubat 2018 sayısında yayınlanmıştır
ÖZET
Yatırımların finansmanında (amortismana
tabi iktisadi kıymet alımı ya da komple yeni yatırımlar veya tevsi
yatırımlarda) kullanılan ortak veya ortaklı ilişkili kişiden doğrudan veya
dolaylı temin edilmiş bir borcun örtülü sermaye kapsamında olması, bu borca
isabet eden ve VUK genel tebliğlerine göre aktifleştirme döneminde yatırım
maliyetine eklenmesi gereken faiz ve kur farkı giderlerinin aktifleştirilmesine
engel değildir. Örtülü sermeye düzenlemeleri açısından asıl olan cari hesap
döneminde örtülü sermayeye isabet edip ödenen veya tahakkuk eden faiz ve kur
farklarının kurumlar vergisi beyannamesinde kanunen kabul edilmeyen gider
olarak dikkate alınıp alınmadığı ve eğer borç veren taraf gerçek kişi, dar
mükellef kurum veya vergiye tabi olmayan bir kurum ise söz konusu tutarlar
üzerinden kâr dağıtımına bağlı vergi tevkifatının hesaplanıp hesaplanmadığıdır.
Bir borç örtülü sermaye olarak değerlendirildiğinde bu borca isabet eden faiz
ve kur farkı giderinin muhasebe kayıtlarında mutlak olarak finansman gideri ve
kur farkı gideri olarak muhasebeleştirilmiş olması şart değildir. Amortisman
gideri bir gider çeşididir ve amortisman gideri de kanunen kabul edilmeyen
gider olarak dikkate alınabilir. Dolayısıyla, yatırımların finansmanında
kullanılan bir borcun örtülü sermaye kapsamında olması halinde bu borca ait
olan faizlerin yatırımın maliyet bedeline dahil edilmesi, örtülü sermayeye
isabet eden faiz giderinin tespitini imkansız kılmamaktadır. Zira muhasebe
kayıtlarında söz konusu tutarlar her zaman için rahatlıkla tespit edilebilir.
ANAHTAR
KELİMELER
Örtülü sermaye, faiz, kur farkı,
yatırım, amortisman tabi iktisadi kıymet, ATİK, aktifleştirme, kanunen kabul
edilmeyen gider, KKEG, ödeme, tahakkuk, dönemsellik
1.
GİRİŞ
Örtülü sermaye sayılan bir borcun
amortismana tabi iktisadi kıymet (ATİK) alımında ya da orta veya uzun vadeli
yatırımların finansmanında kullanılması halinde, bu borca ait olup ATİK’in
edinildiği ilk takvim yılına isabet eden (ya da yatırımın tamamlanıp fiilen
kullanılmaya başladığı hesap dönemi sonuna kadar oluşan) faiz ve kur farkı
giderlerinin VUK Genel Tebliğleri uyarınca aktifleştirilmesi gereken
kısımlarının örtülü sermaye uygulamasında nasıl bir işleme tabi tutulacağı,
hangi muhasebe kayıtlarının yapılması gerektiği, düzeltme işlemlerinin nasıl
olacağına dair KVK Genel Tebliğinde somut açıklamalar bulunmamaktadır. Yasa
metninde ve tebliğ metninde ödenen faiz, tahakkuk eden faiz, kayıtlara alınan
faiz, oluşan kur farkı, giderleştirilen faiz gibi açıklamalara yer
verildiğinden, örtülü sermaye kapsamındaki bir borca ait olan faizlerin ve kur
farklarının mutlaka giderleştirilmesi
gerektiği ve sonrasında ise bunların kanunen
kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak beyannamede dikkate alınması gerektiği,
ancak bu sayede önce gider olarak yazma sonra KKEG olarak dikkate alma işlemi
yapılırsa borç veren nezdinde (borç veren tama mükellef kurum ise) bunların
iştirak kazancı istisnası olarak düzeltilebileceği şeklinde yorumlar
bulunmaktadır. Diğer taraftan, VUK Genel Tebliğlerinde ise bu finansman
giderlerinin ATİK maliyetine (yatırımın maliyetine) dahil edilmesi ve
amortisman yoluyla itfa edilmesi gerektiği yönünde düzenlemeler bulunmaktadır.
Diğer bir ifadeyle VUK düzenlemeleri ile KVK düzenlemeleri burada çelişiyor
gibi gözükebilir. Tabii olayın muhasebe ilkesi boyutu da unutulmamalıdır. İşte
yazımızda kısaca açıkladığımız bu hususlar hakkında görüşlerimize yer vererek,
örnekler yoluyla düşüncelerimizi izah etmeye çalışacağız.
2.
İLGİLİ MEVZUAT
2.1.
KVK Genel Tebliği açıklamaları
Örtülü sermaye uygulamasında temin
edilen borcun tamamının değil, sadece öz sermayenin üç katını aşan kısmının
örtülü sermaye sayılması ve bu kısma ilişkin faiz, kur farkı ve benzeri
giderlerin, Kurumlar Vergisi Kanunu uygulamasında gider kabul edilmemesi hüküm
altına alınmıştır.
Kanunda borcun hesap dönemi içinde
herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı örtülü
sermaye olarak kabul edildiğinden, bu limiti aşan kısma isabet eden faiz, kur
farkı ve benzeri giderlerin geçici
vergi dönemleri de dahil olmak üzere vergi
matrahından indirilmesi mümkün olmayacaktır.
Kurumların kullanmış olduğu borçların
örtülü sermaye kapsamında değerlendirilmiş olması halinde, örtülü sermaye
üzerinden ödenen veya hesaplanan
faiz, kur farkları ve benzeri
giderlerin, Kurumlar Vergisi Kanununun 11. maddesinin birinci fıkrasının
(b) bendine göre gider olarak yazılması
mümkün bulunmadığından, örtülü sermaye kabul edilen borçlanmalarda TL’nin
değer kazanması sonucu oluşacak kur farkı gelirlerinin de söz konusu borcun
örtülü yoldan konulan bir sermaye olarak kabul edilmesinin bir sonucu olarak,
vergiye tabi kurum kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınması söz
konusu olmayacaktır.
Örtülü sermaye üzerinden ödenen faiz ve benzeri ödemeler veya
hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının
uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye
şartlarının gerçekleştiği hesap
döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için
ana merkeze aktarılan tutar sayılacaktır. Kur farkları bu kapsamda
değerlendirilmeyecektir.
Kullanılan borç nedeniyle, geçici vergi
dönemi içinde örtülü sermaye şartlarının gerçekleşmesi halinde, o dönemde daha
önce borç alan kurum tarafından giderleştirilen
faiz, kur farkı ve benzeri giderler, bu işlemin yapıldığı geçici vergi
döneminde hesaben gerekli düzeltmeye
tabi tutulabilecektir. Borç veren kurum tarafından da aynı dönem içinde
düzeltme yapılabilmesi mümkündür.
Düzeltmenin, gider yazılan geçici vergi döneminden sonra yapılması halinde, borç
alan kurum tarafından verilen düzeltme beyannamesi ile tahakkuk eden vergilerin
kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartıyla, borç veren kurum tarafından da (bir
sonraki geçici vergi döneminde) düzeltme yapılabilecektir.
Borç veren tarafından düzeltme
yapılırken, faiz gelirlerinden örtülü sermayeye isabet eden kısımlar kâr payı
geliri olarak dikkate alınacak ve şartların varlığı halinde iştirak kazançları istisnası [1]
olarak vergiden istisna edilecek; kur farkı gelirlerinden örtülü sermayeye
isabet eden herhangi bir tutar var ise bu gelirler de vergiye tabi kazancın
tespitinde dikkate alınmayacak; TL’nin değer kazanması sonucu örtülü olarak
konulmuş sermayeye isabet eden bir kur farkı giderinin mevcut bulunması halinde
de bu gider vergiye tabi kazancın tespitinde dikkate alınmayacaktır.
Borç para verenin dar mükellef kurum,
gerçek kişi veya vergiden muaf herhangi bir kişi olması durumunda, örtülü
sermaye üzerinden ödenen
faizler borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla
dağıtılmış kâr payı olarak kabul edilecektir. Bu şekilde dağıtılmış kâr payı,
net kâr payı tutarı olarak dikkate alınacak ve brüte tamamlanarak belirlenen
oranlarda vergi kesintisine tabi tutulacaktır. Örtülü sermayeye isabet eden kur
farkı giderlerinin kâr payı olarak kabul edilmesi ve dolayısıyla vergi
kesintisine tabi tutulması söz konusu değildir.
Ayrıca, mükellefler, örtülü sermaye
uygulaması nedeniyle kullandıkları borçların örtülü sermayeye isabet eden
tutarına ilişkin faizleri
giderleştirmemeleri ve tahakkuk eden bu faiz tutarlarını ödememeleri
halinde, tahakkuk eden ancak ödenmemiş olan bu tutarların henüz dağıtılmış
bir kâr payı olarak değerlendirilmesi mümkün olamayacağından,
kâr payı stopajına tabi tutulması da söz konusu olmayacaktır. Anılan faiz tutarlarının ödenmesi halinde
ise kâr payının dağıtıldığı kabul edilecektir.
2.2.
VUK Genel Tebliğlerindeki düzenlemeler
Bu bölümde ilgili VUK Genel Tebliğlerini
aynen aktarmak suretiyle yazımızı gereksiz şekilde uzatmak istemiyoruz.
Bilindiği üzere 163 ve 334 No.lu VUK Genel Tebliğlerine göre, ATİK alımında ilk
yıla (ilk hesap dönemine) isabet eden faiz, kur farkı ve benzeri giderlerin
aktifleştirilmesi (bir süre devam edecek yatırımlarda ise yatırımın tamamlanıp
aktife alındığı ve fiilen kullanılmaya başlandığı hesap dönemi sonuna kadar
oluşan finansman gideri ve benzeri maliyetlerin aktifleştirilmesi), maliyet
bedeline dahil edilmesi ve amortisman yoluyla itfa edilmesi zorunludur. Diğer
taraftan ATİK alımında (ya da yatırımın finansmanında) kullanılan borcun
değerlenmesi sonucu oluşan kur farkı gelirleri ise maliyet bedelinden
düşülecektir.
3.
DEĞERLENDİRMELERİMİZ
Ortak veya ilişkili kişiden alınan
borcun, yatırımların finansmanında kullanıldığı gerekçesi ile yatırım
maliyetine ilave edilmiş olması halinde, örtülü sermaye kullanan kurum
bünyesinde gider hesaplarına aktarılan
bir örtülü sermaye faizi söz konusu
olmayacağı; bu durumda KVK’nın 11/1-b maddesi çerçevesinde indiriminin
yapılmasına müsaade edilmeyen örtülü
sermaye faizinin nasıl tespit edileceği, böyle bir durumda fiilen ödenen
örtülü sermaye faizinin, elde eden bünyesinde iştirak kazancı olarak
değerlendirilmesinin nasıl gerçekleşeceği, ödeyen bünyesinde temettüye bağlı
vergi kesintisinin yapılıp yapılmayacağı gibi sorular sonrasında, ortak veya
ortakla ilişkili kişilerden alınan borcun yatırımların finansmanında
kullanılması halinde, şayet borç örtülü sermaye niteliğinde ise yatırım maliyetine ilave edilen faiz ve kur
farklarının yatırım konusu iktisadi kıymetin maliyet bedelinden çıkartılması
gerekeceği, maliyet bedellinden
çıkartılan faiz ve kur farklarının ticari bilanço kârı ile ilişkilendirilmesi
ve kurumlar vergisi beyannamesinde KKEG olarak dikkate alınması gerektiği,
faiz ve kur farklarının ödenmemesine rağmen dönemsellik ilkesi gereğince yatırım maliyetine ilave edilmiş olması
halinde ise, fiili ödeme olmadığında pasifleştirilmiş olan tutarın
düzeltilmesinin yeterliği olacağı; başka bir deyişle yatırım maliyetinden
çıkartılan örtülü sermaye faizinin, daha önce pasifleştirilmiş olan faiz
tutarından mahsup edilmesi gerekeceği, gider hesapları ile ilişkilendirme
olmadığından temettü vergisi kesintisinin de söz konusu olmayacağı, bu
düşünceye dayanak olarak ise 1 Seri No.lu KVK Genel Tebliğinin 12.4.2 no.lu
bölümündeki bazı açıklamaların alınabileceği belirtilmektedir. [2]
Biz bu değerlendirme ve uygulama şekline
katılamıyoruz. Örtülü sermaye sayılan borca isabet eden faiz ve kur farklarının
mutlak bir şekilde muhasebe kayıtlarında 780-Finansman Giderleri ve 656-Kambiyo
Zararları Hesabında gider olarak muhasebeleştirilmesi şart değildir. Elbette bu
finansman maliyetleri VUK düzenlemeleri kapsamında ATİK maliyet bedeline dahil
edilebilir. ATİK maliyet bedeline dahil edilen faiz ve kur farkı giderleri
maliyet bedeli içinde kalmalıdır. Ayrılan amortisman tutarı içinden ise
aktifleştirilen örtülü sermaye faiz ve kur farkı giderlerine isabet eden
kısımlar KKEG olarak dikkate alınmalıdır. Eğer kayıtlara alınacak amortisman
gideri, cari hesap döneminde KKEG olarak dikkate alınması gereken örtülü
sermaye faiz ve kur farkı gideri toplamından az ise, aradaki fark beyanname
üzerinde KKEG tutarının arttırılması şeklinde telafi edilebilir düşüncesindeyiz.
Sonuçta KKEG olması gereken bir tutar KKEG olacaktır. Bunun “finansman gideri”
ya da “amortisman gideri” olmasının bir önemi olmamalıdır. Sonuçta gider
giderdir, isminin farklı olması uygulamayı etkilememelidir. Vergiye tabi
kazancın tespiti sırasında KKEG olması gereken tutar KKEG olacaktır. Bu
uygulamada hem KVK mevzuatına hem de VUK mevzuatına uyum sağlanmış olacaktır.
Diğer taraftan, dönemsellik gereği tahakkuk eden bir faiz varsa elbette bu faiz
gideri kayıtlara alınmak zorundadır. Nasılsa ait olmadığı dönemde (bir sonraki
–faizin fiilen ödendiği- dönemde) muhasebeleştirilse de KKEG olacaktır, netice
itibariyle cari hesap dönemi ya da bir sonraki dönem nasılsa KKEG olacak, bu
nedenle fiilen ödenmeyen örtülü sermaye faizi için kayıtlara alınmış
(pasifleştirilmiş/gider tahakkuku yapılmış) bir kayıt varsa bu kaydın iptal
edilmesi yaklaşımını da muhasebe ilkeleri, dönemsellik ve tahakkuk ilkeleri ile
genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri açısından doğru bulmuyoruz. Bir sonraki
bölümde bu görüşlerimizi örnekler üzerinden açıklayacağız.
Diğer taraftan, söz konusu borç birden
fazla hesap dönemi boyunca devam edecek uzun vadeli yatırımların finansmanında
da kullanılabilir. Bu durumda da yaklaşımımız aynı olacaktır. Yatırım fiilen
tamamlanıp aktife alınıp kullanılmaya başladığı hesap döneminin sonuna kadar
ödenen veya hesaplanıp tahakkuk eden faiz ve kur farklarının yatırım maliyeti
olarak aktifleştirilmesi gerekir. Ancak her cari hesap döneminde, örtülü
sermayeye isabet eden faiz ve kur farklarının kurumlar vergisi beyannamesinde
KKEG olarak dikkate alınması gerekecektir.
Muhasebe kayıtlarında aktifleştirilen
faiz ve kur farkı giderlerinin, alt hesaplarda örtülü sermaye faiz ve kur
farkını ayrıca tespit etmeye imkân verecek şekilde detaylı olarak
muhasebeleştirilmesi; aynı şekilde amortisman tablosunda da ATİK maliyet
bedeline dahil edilen faiz ve kur farklarının ilgili ATİK ile doğrudan bağlantı
kurulabilecek şekilde fakat ayrı satırlarda gösterilerek amortisman
hesaplanması faydalı olacak; bu sayede
defter kayıtları vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine ve doğru bir
vergi incelemesi yapılmasına imkan imkân
verecek şekilde tutulmuş ve defter
kayıtları ihticaca salih olacaktır.
4.
ÖRNEK UYGULAMA
(B) A.Ş., ortağı olan (A) A.Ş.’den 2017 yılında temin ettiği 1.000.000 TL borç
ile aynı yıl içinde 1.000.000 TL değerinde bir ATİK satın almıştır. Borç geri
ödeme planına göre 2017 yılında 60.000 TL, 2018 yılında 80.000 TL, 2019 yılında
ise 65.000 TL faiz tahakkuk edecek ve ödenecektir.
VUK düzenlemeleri gereği 31.12.2017
tarihine gelindiğinde bu ATİK’in maliyet bedelinin 1.060.000 TL olması
gerekmektedir. Faydalı ömrünün 10 yıl, dolayısıyla amortisman oranının da %10
olduğunu kabul edelim. 2017 yılında bu ATİK için kayıtlara alınacak amortisman
gideri 106.000 TL’dir.
Söz konusu borcun tamamı örtülü sermaye
kapsamında ise, 106.000 TL amortisman giderinin (2017 yılına isabet eden faiz
gideri kadar olan kısmı) 60.000 TL’si KKEG olarak dikkate alınmak zorundadır.
Söz konusu borcun örneğin %40’lık kısmı
örtülü sermaye kapsamında ise, 106.000 TL amortisman giderinin (2017 yılına
isabet eden faiz giderinin %40’lık kısmı) 24.000 TL’si KKEG olarak dikkate
alınmak zorundadır.
ATİK’in faydalı ömrü 40 yıl olsa idi,
amortisman oranı %2,5 olacaktı. Bu durumda 2017 yılında kayıtlara alınacak
amortisman gideri 26.500 TL olacaktır. Söz konusu amortisman gideri 2017
yılında örtülü sermaye kapsamında kabul edilen borcun 2017 yılında tahakkuk
eden 60.000 TL tutarındaki faiz miktarından azdır. Bu durumda, borcun tamamı
örtülü sermaye kapsamında ise amortisman giderinin tamamı KKEG olarak kabul
edilmeli, aradaki fark 33.500 TL ise (60.000 – 26.500 = 33.500 TL) beyanname
üzerinde KKEG miktarının arttırılması şeklinde işleme alınmalıdır. Bu sayede,
tamamı örtülü sermaye olan borca ait 2017 yılındaki faiz giderinin de tamamı
KKEG olarak dikkate alınmış olacaktır.
Burada muhasebe kayıtlarında fiilen
giderleştirilen/muhasebeleştirilen bir 33.500 TL bulunmamaktadır. Örtülü
sermaye düzenlemelerine, muhasebe kayıtlarında değil ancak kurumlar vergisi
beyannamesi üzerinde uyulmaktadır ve 2017 yılına isabet eden faiz gideri kadar
KKEG beyannamede gösterilmektedir. Bizce burada (vergiye tabi kazancın tespiti
sırasında) mevzuatın lafzına uyum sağlanmış olunmaktadır kanaatindeyiz. Zaten
örtülü sermaye düzenlemeleri açısından esas olan vergiye tabi kazancın tespiti
sırasında KKEG olması gereken bir tutarın KKEG olarak dikkate alınıp alınmamış
olduğudur.
Diğer taraftan bilindiği üzere, örtülü
sermayeye isabet edip ödenen veya hesaplanan faiz ve benzeri tutarlar (kur
farkları değil, faiz ve faiz benzeri tutarlar) hesap döneminin son günü
itibariyle dağıtılmış kâr payı sayılmaktadır. Borç veren tama mükellef kurum
ise elde ettiği faiz geliri iştirak kazancı istisnası gibi işlem görecektir.
Yukarıda yer verilen örneklerde, borçlu (B) A.Ş.’nin KKEG olarak dikkate aldığı
tutarlar, alacaklı (A) A.Ş.’nin vergiye tabi kazancından iştirak kazancı
istisnası gibi görülecek ve vergiye tabi kazançtan düşülebilecektir. Tam
mükellef kurumlara kâr dağıtımında stopaj söz konusu olmadığından herhangi bir
vergi kesintisi hesaplanmayacaktır. Eğer borç veren dar mükellef kurum, gerçek
kişi veya vergiden muaf bir kurum olsa idi, (B) A.Ş., KKEG olarak dikkate
aldığı miktar üzerinden gerekli vergi kesintisi hesaplayacak ve hesap döneminin
son günü itibariyle kayıtlarına alacaktı.
5.
SONUÇ
ATİK alımında (ya da orta veya uzun
vadeli yatırımların finansmanında) kullanılan borç örtülü sermaye kapsamında
bir borç olsa dahi, cari hesap dönemine isabet eden (ödenen veya tahakkuk
ettiği için dönemsellik ilkesi gereği gider tahakkuku şeklinde kayıtlara
alınan) faiz ile oluşan kur farkının VUK düzenlemeleri kapsamında ATİK maliyet
bedeline (veya yatırımın maliyet bedeline) dahil edilmesi gerekir.
Söz konusu için ATİK için kayıtlara
alınacak amortisman giderinin, örtülü sermayeye isabet eden faiz ve kur farkı
gideri kadar olan kısmının KKEG olarak dikkate alınması gerekir. Kayıtlara
alınacak amortisman gideri, KKEG olarak dikkate alınması gereken örtülü sermaye
kapsamındaki borcun faiz ve kur farkı giderlerinden az ise, aradaki farkın
beyanname üzerinde KKEG tutarına ilave edilmesi mümkündür kanaatindeyiz.
Sonuç itibariyle örtülü sermayeye isabet
eden faiz ve kur farkı kadar bir tutar beyannamede KKEG olarak (vergiye tabi
kazancın tespiti için ticari kâra ilave edilecek bir unsur olarak) dikkate
alınmış olacaktır. Böylece hem KVK hem VUK mevzuatının lafzına uyum sağlanmış
olacaktır. Zaten KVK açısından önemli olan KKEG olması gereken (beyannamede ticari
kâra eklenmesi gereken) tutarların beyannamede KKEG olarak dikkate alınmış
olmasıdır. Söz konusu KKEG’nin illa ki muhasebe kayıtlarında 780-Finansman
Giderleri ve 656-Kambiyo Zararları Hesabında giderleştirilmiş olması gerektiği şeklinde
bir düzenleme söz konusu değildir ve böyle bir düzenlemeye de gerek yoktur.
Sonuçta amortisman da bir giderdir ve amortisman giderinin de KKEG olarak
dikkate alınması mümkündür.
Borçlunun örtülü sermayeye isabet eden
faiz ve kur farkını kurumlar vergisi beyannamesinde KKEG olarak dikkate alması
sonrasında, kurumlar vergisi beyannamesinde cari döneme isabet eden örtülü
sermaye faizi kadar bir matrah beyan etmiş olması halinde, borç veren taraf
kurumlar vergisi beyannamesinde elde ettiği faiz gelirini iştirak kazancı
istisnası olarak dikkate alabilecektir. Eğer borçlunun beyan ettiği matrah
örtülü sermayeye isabet eden faiz miktarından daha az ise, alacaklı taraf
borçlunun beyan ettiği matrah kadar bir tutarı iştirak kazancı istisnası olarak
dikkate alabilecektir. Borçlu KKEG işlemine rağmen beyannamede zarar beyan
etmiş ise alacaklı tarafın iştirak kazancı istisnası olarak dikkate alabileceği
bir faiz geliri olmayacaktır. Öte yandan, borç alan kurum tarafından dağıtılmış
kâr payı sayılan tutarın (örtülü sermayeye isabet faiz ve benzeri giderler
toplamının) bu kurumun mali kârından fazla olması halinde ise alacaklı tarafça iştirak
kazancı istisnasından yararlanılacak tutar borçlu kurumun mali kârı ile sınırlı
olacaktır. Maliye Bakanlığının özelgeler düzeyinde açıkladığı görüşleri bu
yöndedir.
[1]
Maliye Bakanlığı’nın özelge ile açıkladığı ve uygulamaya yön veren görüşüne
göre; borç kullandıran tam mükellef kurumun, borç kullanan nezdinde örtülü
sermaye olarak kabul edilen borca isabet eden faiz tutarını kendi vergi
beyanında iştirak kazancı istisnası olarak dikkate alabilmesi için, borç
kullanan kurumun mutlaka vergiye tabi bir kazanç beyan etmesi gerekmekte, eğer
zarar beyan ediyorsa örtülü sermaye şartları gerçekleşse bile elde edilen faiz
gelirleri iştirak kazancı istisnası olarak dikkate alınamamakta; diğer
taraftan, borç kullanan kurum bir matrah beyan etse bile, bu vergi matrahı ile
örtülü sermayeye isabet eden faiz tutarının karşılaştırılması gerektiği,
örneğin KKEG yazılan faiz 10.000 TL olsa bile borç kullanan kurumun kurumlar
vergisi matrahı 5.000 TL ise borç veren kurumun elde ettiği 10.000 TL faiz
gelirinin sadece 5.000 TL’sini iştirak kazancı istisnası olarak dikkate
alabileceği, eğer borç kullanan kurum 20.000 TL kurumlar vergisi matrahı beyan
ettiyse bu durumda örtülü sermayeye isabet eden 10.000 TL’lik KKEG
mahiyetindeki faiz giderinin borç veren nezdinde tamamının iştirak kazancı
istisnası olabileceği şeklindedir. Elbette özelge düzeyinde bu yaklaşım
tartışmaya açıktır ancak Maliye Bakanlığı’nın güncel görüşü bu yöndedir ve
özelgeler bilindiği üzere vergi incelemelerinde vergi müfettişlerini bağlamakta
ve vergi incelemelerinin özelgelere göre yapılması gerekmektedir. Bu konu
hakkında detaylı açıklamalarımız ve örneklerimiz “Örtülü Sermaye Uygulamasında
Borç Veren Tam Mükellef Kurumun Elde Ettiği Faiz Gelirinin “Tamamı” “Her Zaman”
İştirak Kazancı İstisnası Şeklinde Düzeltilebilir mi?” başlığı ile Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi’nin Şubat 2015
sayısında yayınlanmıştır.
[2] İsmail
ONAY, “Örtülü Sermaye – Teorik Açıklamalar, Uygulamalı Soru ve Cevaplar”,
Maliye Hesap Uzmanları Derneği, Nisan 2017, Sayfa: 193-194, 521, 523, 524
Yorumlar
Yorum Gönder