SERMAYE ARTIŞI İLE YAPILAN SABİT YATIRIM SONRASINDA SERMAYE AZALTIMI YAPILMASI ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIMI OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLİR Mİ?
SERMAYE
ARTIŞI İLE YAPILAN SABİT YATIRIM SONRASINDA SERMAYE AZALTIMI YAPILMASI ÖRTÜLÜ
KAZANÇ DAĞITIMI OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLİR Mİ?
Güray ÖĞREDİK
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
MAZARS/DENGE
Direktör
Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi Mayıs 2017 sayısında yayınlanmıştır.
ÖZET
Şirketlerde sermaye artışı suretiyle sağlanan
nakit kaynak ile başka bir şirketin hisselerinin satın alınması ya da bu nakdin
sabit bir yatırıma yönlendirilmesi ve sonrasında sermaye azaltımına gidilmek
suretiyle ortaklara bir kısım sermaye payının geri ödenmesinin transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümleri kapsamında eleştiriye
konu olup olamayacağı yazımızda incelenmektedir.
ANAHTAR
KELİMELER
Sermaye azaltımı, transfer
fiyatlandırması, örtülü kazanç, hisse senedi, sermaye payı, iştirak hissesi,
sabit yatırım
1.
GİRİŞ
Şirketlerin temel finansman kaynağı
ortakların şirkete koydukları sermayedir. Uygulamada özvarlıkları güçlü olan ve
yatırımlarının tamamını veya büyük bir kısmını özvarlıkları ile finanse
edebilen şirketler ekonomik krizlerden en az düzeyde etkilendikleri gibi aynı
zamanda kredi kuruluşları tarafından ısrarla çalışılmak istenen firmalar
arasındadırlar.
Şirketler ticari faaliyetlerini icra
ederken aynı piyasada faaliyet gösteren başka şirketleri satın almak
isteyebilirler. Tabii farklı sektörlere girilmesine karar verildiğinde o
sektörde öteden beri faaliyette bulunan bir şirketi satın almak da uygulamada
sıklıkla başvurulan yatırım yöntemlerindendir. Bu gibi temeli hisse senedi
satın alınması olan yatırımlarda şirketler ya banka kredisi kullanmakta ya da
özvarlıkları ile bu satın alma işlemini gerçekleştirmektedirler. Tabii global
ölçekte faaliyet gösteren bir grubun üyesi olan şirketlere grubun merkez
şirketi (ya da grubun global finansman operasyonlarını yöneten merkezi finansman
şirketi) düşük faizli ya da faizsiz borç temin edebilmektedir. Ya da şirketin
yabancı ortağı bu operasyonun kredi temini yerine özvarlıklar ile yapılmasını
isterse Türkiye’deki şirkette sermaye artırımı yapmaktadır. Söz konusu süreç
sadece hisse senedi alımı için değil sabit yatırım projeleri için de söz konusu
olmaktadır.
Sermaye azaltımı gerek Türk Ticaret
Kanunu (TTK) gerekse vergi mevzuatı açısından özel olarak incelenen ve
düzenlemeler içeren bir konudur. Maliye Bakanlığı yayınladığı özelgeler ile
müstakar hale gelmiş görüşüne göre, şirketin geçmişte gerçekleştirdiği sermaye
artırımlarının bir kısmı eğer ortaklara dağıtımı konu olsaydı vergilendirilecek
unsurlardan oluşmuşsa (örneğin: emisyon primi, enflasyon düzeltmesi özvarlık
olumlu farkları, geçmiş yıllar kârları, kâr yedekleri..v.b.), azaltılan sermaye
payının öncelikle bu vergilendirmeye tabi olacak unsurlardan oluştuğunu kabul
etmektedir.
TTK açısından ise öncelikle sermaye
azaltımına neden ihtiyaç olduğu, bilanço zararlarını kapatmak amaçlı kaydî bir
azaltım mı olacağı yoksa işletmede atıl durumda bulunan fazla sermayenin ortaklara
geri ödenmesi şeklinde mi olacağı, geri ödemenin ne şekilde yapılacağının ve
diğer ilgili hususların şirket yönetim kurulu tarafından hazırlanacak ve genel
kurul tarafından onaylanacak özel bir rapor ile açıklanması, belgelenmesi ve
diğer taraftan sermaye azaltımı sonrasında şirketten alacaklı olanların alacak
haklarının tehlikeye düşüp düşmeyeceğinin (sermaye azaltımı sonrasında da
şirketin borçlarını ödeyebilecek durumda olup olmayacağının) SMMM ya da YMM
tarafından hazırlanacak özel bir rapor ile tespit edilmesi gerekmektedir.
Dikkat edileceği üzere, ortaklara nakit geri ödeme şeklinde yapılacak sermaye
azaltımlarında en hayati konular sermaye azaltımına konu işletmede atıl kalmış
bir sermaye fazlasının olması ve bu azaltım sonrasında şirketin borçlarını
ödeyemeyecek bir hale düşmeyecek olmasıdır.
Çalışmamızda, ortağın gerçekleştirdiği
sermaye artırımı sayesinde elde edilen nakit ile satın alınan iştirak hisseleri
ya da gerçekleştirilen sabit yatırım sonrasında sermaye azaltımı yapılarak
ortağa sermaye payının geri ödenmesinin vergisel riskleri analiz edilmeye
çalışılacak; yeri geldikçe sermaye azaltımına dair gerek vergi mevzuatı gerekse
Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında yer alan hükümler hakkında düşüncelerimiz
açıklanacak ve bilhassa TTK’da da örtülü kazanç yasağının özel ve detaylı
şekilde düzenlenmesine dair önerilerimiz izah edilecektir.
2.
TTK MEVZUATI VE MALİYE ÖZELGELERİ
2.1.
TTK Düzenlemeleri:
6102 sayılı TTK’da Anonim Şirketler’de
sermaye azaltımına dair aşağıdaki hükümler yer almaktadır:
“Madde
473:
(1)
Bir anonim şirket sermayesini azaltarak, azaltılan kısmın yerine geçmek üzere
bedelleri tamamen ödenecek yeni paylar çıkarmıyorsa, genel kurul, esas
sözleşmenin gerektiği şekilde değiştirilmesini karara bağlar. Genel kurul
toplantısına ilişkin çağrı ilanlarında, mektuplarda ve internet sitesi
bildiriminde, sermaye azaltılmasına
gidilmesinin sebepleri ile azaltmanın amacı ve azaltmanın ne şekilde yapılacağı
ayrıntılı bir şekilde ve hesap verme ilkelerine uygun olarak açıklanır. Ayrıca
yönetim kurulu bu hususları içeren bir
raporu genel kurula sunar, genel kurulca onaylanmış rapor tescil ve ilan
edilir.
(2)
Sermayenin azaltılmasına rağmen şirket
alacaklılarının haklarını tamamen karşılayacak miktarda aktifin şirkette
varlığı belirlenmiş olmadıkça sermayenin azaltılmasına karar verilmez.
(3)
Genel kurulun kararına 421 inci maddenin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi
uygulanır. Kararda sermayenin
azaltılmasının ne tarzda yapılacağı gösterilir.
(4)
Esas sermayenin azaltılması sebebiyle kayıtlara göre doğacak defter karı sadece
payların yok edilmesinde kullanılabilir.
(5)
Sermaye hiçbir suretle 332 nci madde
ile belirlenen en az tutardan aşağı
indirilemez.
(6)
Bu madde ile 474 ve 475 inci maddeler, kayıtlı sermaye sisteminde çıkarılmış
sermayenin azaltılmasına kıyas yoluyla uygulanır.
Madde
474:
(1)
Genel kurul esas sermayenin azaltılmasına karar verdiği takdirde, yönetim
kurulu, bu kararı şirketin internet sitesine koyduktan başka, 35 inci maddede
anılan gazetede ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, yedişer
gün arayla, üç defa ilan eder. İlanda
alacaklılara, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesindeki üçüncü ilandan itibaren iki
ay içinde, alacaklarını bildirerek bunların ödenmesini veya teminat altına
alınmasını isteyebileceklerini belirtir. Şirketçe bilinen alacaklılara
ayrıca çağrı mektupları gönderilir.
(2)
Sermaye, zararlar sonucunda bilançoda
oluşan bir açığı kapatmak amacıyla ve bu açıklar oranında azaltılacak olursa,
yönetim kurulunca alacaklıları çağırmaktan ve bunların haklarının
ödenmesinden veya teminat altına alınmasından vazgeçilebilir.
Madde
475:
(1)
Sermaye, ancak alacaklılara verilen
sürenin sona ermesinden ve beyan edilen alacakların ödenmesinden veya teminat
altına alınmasından sonra azaltılabilir; aksi halde alacaklılar şirketin
merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde sermayenin azaltılması
işleminin tescilinin ilan edilmesinden itibaren iki yıl içinde sermayenin
azaltılmasının iptali davası açabilirler. Teminatın yetersizliği halinde de yargı
yolu açıktır.
(2)
Azaltma kararının uygulanabilmesi için, pay senetleri miktarının, değiştirme
veya damgalama yoluyla ya da diğer bir şekilde azaltılmasının gerekli olduğu
hallerde bu husus için yapılan ihtara rağmen geri verilmeyen pay senetleri
şirketçe iptal edilebilir. Tebliğde şirkete geri verilmeyen senetlerin iptal
edilecekleri yazılır.
(3)
Pay sahiplerinin, değiştirilmek üzere şirkete geri verdikleri pay senetlerinin
miktarı, karar gereğince değiştirmeye yetmezse, bu senetler iptal olunarak
bunların karşılığında verilmesi gereken yeni senetler satılıp paylarına düşen
miktar şirkette saklanır.
(4)
Yukarıdaki fıkralarla, 473 ve 474
üncü maddelerde yazılı şartlara uyulmuş olduğunu gösteren belgeler ibraz
edilmedikçe esas sermayenin azaltılmasına dair karar ve sermayenin
gerçekten azaltılmış olması olgusu ticaret siciline tescil olunamaz.”
6102 sayılı TTK’da Limited Şirketler’de
sermaye azaltımı konusu ise aşağıdaki madde ile düzenlenmiştir:
“Madde
592:
(1)
Anonim şirketlerin esas sermayenin azaltılmasına ilişkin hükümleri limited
şirketlere kıyas yoluyla uygulanır. Esas
sermaye borca batık bilançonun iyileştirilmesi amacıyla, ancak şirket
sözleşmesinde öngörülen ek ödeme yükümlülüklerinin tamamen ödenmesi halinde azaltılabilir.”
A.Ş. ve Ltd. Şti.’lerde, kanunun
aramakta olduğu zorunlu asgari sermayenin (Ltd.’de 10.000 TL; A.Ş.’de 50.000
TL) altına inilmemesi şartıyla sermaye azaltımı yapılması mümkündür. Doğal
olarak, sermayenin azaltılmasından
bahsedilebilmesi için azaltılacak sermaye tutarının daha önce süresi içinde
ortaklar tarafından ödenmiş; sermaye taahhütlerinin yerine getirilmiş olması
genel bir şarttır. Ayrıca, şirketin bilançosunda geçmiş yıllar zararları
mevcutken, sermaye azaltımı işleminde
öncelikle bu zararlar kapatılmadan, doğrudan hissedarlara ödeme yapılması
TTK’nın genel ve özel hükümleri dikkate alındığında mümkün olmayacaktır.[1]
Zararlar kapatıldıktan sonra, halen şirkette atıl kaldığı düşünülen ve yönetim
kurulu tarafından hazırlanacak raporda bu paranın atıl kaldığı [2]
ispat edildikten ve bu rapor genel kurulca onaylandıktan sonra hissedarlara
payları nispetinde iade işlemi yapılabilir.
Lakin 6102 sayılı TTK’nın limited
şirketin düzenlendiği bölümünde Madde 592’de “Esas sermaye borca batık bilançonun
iyileştirilmesi amacıyla, ancak
şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme yükümlülüklerinin tamamen ödenmesi
halinde azaltılabilir.” hükmü mevcuttur. Diğer bir ifadeyle,
Limited Şirketlerde şirket
ortaklarına nakdî geri ödeme şeklinde sermaye azaltılamaz. Limited Şirketlerde sadece bilanço
zararlarını kapatmak amacıyla kaydî sermaye azaltımı yapılması mümkündür.
Sermayenin bir kısmının pay sahiplerine
iade edilmesi amacıyla yapılan sermaye azaltılmasına, faaliyet alanı itibarıyla
sermeyenin şirketin ihtiyacından fazla
olması ve bir kısmına gereksinim duyulmaması halinde gidilir. Bu hususun
yönetim kurulu tarafından hazırlanacak raporda (bilhassa finansal) nedenleri ve gerekçeleri ile açıkça ortaya
konması icabeder. Böylece atıl durumda bulunan ve sermaye azaltılması suretiyle
açığa çıkan miktar, pay sahiplerine
payları oranında geri ödenir. Açığa çıkan miktar, pay sahiplerine ödenmeyip
yedek akçe olarak da ayrılabilir. Bu amaçla yapılan sermaye azaltılmasına
literatürde kurucu azaltma, incelemeli azaltma veya efektif sermaye azaltılması
denilmektedir. Açıklayıcı veya basitleştirilmiş sermaye azaltılması, bilanço
açığının kapatılmasına yarar. Bu azaltma türünde azaltılan sermaye miktarının
serbest hale gelmesi söz konusu olmayıp, sermaye miktarı bilançoda gözüken
gerçek değerine indirilmektedir. Dolayısıyla, sermayenin azaltılması yalnızca
muhasebe kayıtlarında yapılan değişiklik biçiminde ortaya çıkmaktadır. Bu
şekilde bilançonun gerçek değeri yansıtması ve bilanço açığının kapatılması
sağlanır, pay sahiplerine herhangi bir sermaye iadesi yapılmaz. [3]
Sermayenin azaltılmasına rağmen şirket
alacaklılarının haklarını tamamen karşılayacak miktarda aktifin şirkette mevcut
olduğunun belirlenmesine ilişkin SMMM veya YMM raporu yazılması gerekecektir. Sermayenin
azaltılmasına rağmen şirket alacaklılarının haklarını tamamen karşılayacak
miktarda aktifin şirkette varlığı belirlenmiş olmadıkça sermayenin
azaltılmasına karar verilmez.
2.2.
Özelgeler:
Van
Valiliği Deftardarlık Gelir Müdürlüğü tarafından verilen 25.12.2014 tarih ve
60757842-5520-27 sayılı özelgede aşağıdaki görüşe yer verilmiştir:
“Buna göre, sermaye hesabını oluşturan
kalemler şirketlerin sermaye azaltımında vergilendirmeyi belirleyen temel unsur
olup, yapılacak sermaye azaltımının;
- Öncelikle, kurumlar vergisine ve
vergi sonrası dağıtılan kazancın ise kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine
tabi tutulacak hesaplardan karşılanması,
- Devamında, sadece kâr dağıtımına
bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların kullanılması,
- Son olarak ise, işletmeden çekilmesi
halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdi sermayenin işletmeden
çekildiğinin kabulü
gerekmektedir.”
www.gib.gov.tr
internet sitesindeki özelge havuzunda benzer içerikte görüşler içeren pek çok
özelge mevcuttur.
Diğer
taraftan, Maliye Bakanlığı tarafından www.gib.gov.tr
internet sitesinde 24.03.2017 günü yayınlanan 13 Seri No.lu KVK Genel Tebliği Taslağında aşağıdaki düzenlemeye yer
verilmektedir:[4]
“Yapılacak sermaye azaltımında;
- Öncelikle, işletmeden çekilmesi
halinde kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi
tutulacak hesapların (pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, yeniden değerleme
değer artış fonu, iştirakler yeniden değerleme değer artış fonu, maliyet artış
fonu vb.),
- Sonra, sadece kâr dağıtımına bağlı
vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların (geçmiş yıl karları, olağanüstü
yedekler vb.),
- Son olarak ise işletmeden çekilmesi
halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdi sermayenin
işletmeden çekildiği kabul edilecektir.”
Söz
konusu taslak tebliğ her ne kadar kısmi bölünme işlemlerine özel olarak
yayınlanmış olsa da, Maliye Bakanlığı’nın özelgeler düzeyinde müstakar hale
gelmiş görüşünün genel tebliğ düzeyinde bağlayıcılığı daha da güçlenecek
olmasına dair oldukça önemli bir işarettir.
Görüldüğü üzere sermaye azaltımına
Maliye’nin yaklaşımı son derece vergici bir zihniyet içermektedir. Hatta İdarenin
zımnî şekilde de olsa şirketlerde sermaye azaltımı yapılmasını pek arzu
etmediğini ve bu nedenle (eğer sermaye içinde yukarıdaki özelgelerde bahsedilen
türden kaynaklar mevcutsa) sermaye azaltımında mümkün olduğunca vergi yükü
yaratacak şekilde görüşler açıkladığını dahi söyleyebiliriz. Oysa burada
gerçekte olması gereken orantı kurmak ve azaltılan tutarın içeriğinin
sermayenin oluşumundaki unsurlara göre orantısal şekilde tespit edilmesidir.
3.
SERMAYE ARTIRIMINDA SAĞLANAN KAYNAKLA İŞTİRAK HİSSESİ ALINMASI VE AKABİNDE
SERMAYE AZALTIMINA DAİR ÖRNEK UYGULAMA [5]
(A) A.Ş.’nin bilanço yapısı çok genel
hatları itibariyle aşağıdaki gibidir:
AKTİF
|
PASİF
|
||
Hesap
|
Tutar
|
Hesap
|
Tutar
|
100-Kasa
|
175.000
|
320-Satıcılar
|
800.000
|
102-Bankalar
|
4.250.000
|
360-Ödenecek Vergiler
|
75.000
|
120-Alıcılar
|
2.438.000
|
500-Sermaye
|
50.000
|
153-Ticari Mallar
|
955.000
|
570-Geçmiş Yıllar Kârları
|
8.045.000
|
243-İştirakler
|
1.000.000
|
||
255-Demirbaşlar
|
125.000
|
||
257-B.Amortismanlar
|
27.000
|
||
TOPLAM
|
8.970.000
|
TOPLAM
|
8.970.000
|
(A) A.Ş.’nin %100’üne sahip olan yabancı
ortak, (A) A.Ş. ile aynı sektörde faaliyet gösteren (B) A.Ş.’nin de satın
alınması için gerekli girişimleri tamamlamış ve bu şirketin hisselerini satın
alması için (A) A.Ş.’de 3.000.000 TL sermaye artırımı yapmıştır. 3.000.000
TL’nin tamamı (B) A.Ş.’nin hissedarlarına ödenmiş ve şirketin satın alma süreci
tamamlanmış, söz konusu tutar (A) A.Ş.’nin bilançosunda 245-Bağlı Ortaklıklar
Hesabında yer almıştır.
AKTİF
|
PASİF
|
||
Hesap
|
Tutar
|
Hesap
|
Tutar
|
100-Kasa
|
175.000
|
320-Satıcılar
|
800.000
|
102-Bankalar
|
4.250.000
|
360-Ödenecek Vergiler
|
75.000
|
120-Alıcılar
|
2.438.000
|
500-Sermaye
|
3.050.000
|
153-Ticari Mallar
|
955.000
|
570-Geçmiş Yıllar Kârları
|
8.045.000
|
243-İştirakler
|
1.000.000
|
||
245-Bağlı Ortaklıklar
|
3.000.000
|
||
255-Demirbaşlar
|
125.000
|
||
257-B.Amortismanlar
|
27.000
|
||
TOPLAM
|
11.970.000
|
TOPLAM
|
11.970.000
|
Aradan birkaç ay geçtikten sonra şirkette
3.000.000 TL sermaye azaltılması kararı verilmiştir. 3.000.000 TL sermaye azaltımının
nakden yapılması halinde dahi şirketin aktifinde kalacak nakit toplamı toplam
borçlarından fazladır ve ayrıca kısa dönemde tahsil edeceği daha 2.438.000 TL
alacağı mevcuttur. Finansal yönden sermaye azaltımı mümkündür. (Tabii yönetim
kurulu raporunda TTK’nın yukarıda yer verdiğimiz hükümlerine uygun şekilde
sermaye azaltımının gerekçelerinin ikna edici şekilde yazıldığını, şirkette
atıl kalan bir miktar olduğuna dair gerekli ispat edici hesaplama ve
açıklamalara yer verildiğini ve ayrıca YMM tespit raporu ile alacaklıların
haklarının tehlikeye düşmeyeceğinin tespit edildiğini varsayıyoruz.)
Bununla birlikte, yabancı ortağa geri
ödenecek bedel bizce şirkete koyduğu sermaye payı değil, daha öncesinde 50.000
TL sermaye ile kurulmuş şirketin gerçekleştirdiği oldukça kârlı ticari
faaliyetleri sonucunda aktifinde oluşan nakitlerden yapılacaktır. Çünkü yabancı
ortağın gönderdiği 3.000.000 TL, hisseleri satın alınan şirketin ortaklarına
ödenmiş ve nakden şirketin mal varlığı arasından çıkmıştır. Bugün itibariyle
söz konusu 3.000.000 nakit sermaye şirketin aktifinde 245-Bağlı Ortaklıklar
Hesabında durmaktadır.
Diğer bir ifadeyle, şirketin kaynakları
vergisiz bir şekilde yabancı ortağa transfer edilecektir. Bizce bu durum
transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı açısından
eleştirilmeli, söz konusu 3.000.000 TL sermaye azaltımının tamamı kâr dağıtımı
olarak kabul edilmeli ve üzerinden vergi kesintisi hesaplanarak beyan
edilmelidir. (Genel oran %15 olup, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarına
göre bu oran %10’a kadar inebilir. Ancak bu indirimli orandan yararlanmak için
yabancı ortağın mukim olduğu ülkenin Maliye İdaresinden alacağı mukimlik
belgesinin apostilli tercüme edilmiş halinin mükellef tarafından temin ve
muhafaza edilmesi gerekmektedir.)
Gerçekten de süreci netleştirecek
olursak, yurt dışındaki şirket (yabancı ortak) %100 hissesine sahip olduğu
Türkiye’deki şirket üzerinden yine Türkiye’de mukim başka bir şirketi satın almıştır.
Gönderdiği para, satın alınan şirketin ortaklarına verilmiştir. Dolayısıyla
sermaye azaltımı yoluyla çektiği para Türkiye’deki şirketin kendi
özkaynaklarından (sermaye artışı öncesinde sahip olduğu nakitlerden) ödenmiş
olacaktır. Bu durum ise bize göre tartışmasız şekilde örtülü kazanç
dağıtımıdır.
Kaldı ki örneğimizde yer verdiğimiz
bilanço analiz edilecek olursa, şirketin ortaklarına dağıtabileceği gayet yüklü
miktarda bilanço kârı mevcuttur. Bilanço kârı yeterli olduğu halde bir şirketin
sermaye azaltımına gitmesi bizce zaten başlı başına vergisel yönden eleştiriye
açık bir husus olacaktır, olmalıdır. Genel kabul görmüş mali ve ticari
uygulamalar gereği, ortaklarına şirketten yegane çekebileceği kaynak kâr
paylarıdır. Kâr dağıtımı ise mevzuatımız gereği (tam mükellef kurum ortaklar
açısından hariç) vergi kesintisine tabi bir işlemdir. Bilançosunda gayet yüklü
miktarda kâr birikimi olan bir şirketin kâr dağıtmak yerine ortaklarına bir
kısım sermaye paylarını iade etmek suretiyle sermaye azaltımına gitmesinin bize
göre mali, finansal ve iktisadi açıdan izahı çok zor olur.
3.1.
İştirak hissesi alımı için sermaye yerine borç verilmesi, bu paranın geri
tahsil edilmesi için daha doğru bir yöntem midir?
Yukarıdaki süreçte yabancı ortak
3.000.000 TL’yi sermaye olarak değil de borç olarak gönderebilirdi. Bu durumda
söz konusu paranın sonradan ödenmesi elbette olması gereken bir süreçtir. Yurt
dışı ortak bu para için faiz dahi istemeyebilir. Ancak bilindiği üzere Maliye
Bakanlığı’nın görüşü yurt dışı ortaktan faizsiz kredi temininde dahi emsal faiz
tutarı üzerinden %18 sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanması ve beyanı şeklindedir.
(Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 7.4.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.17.01-KDV-1-2010-14001-37-465
sayılı özelgesi.) Sorumlu sıfatıyla KDV beyanı 1 No.lu KDV beyannamesinde
sorumlu sıfatıyla ödenecek KDV’den daha fazla ödenecek KDV beyan eden firmalar
açısından finansal bir yük yaratmamaktadır. Lakin 1 no.lu KDV beyannamesinde
devreden KDV beyanı olan firmalar açısından KDV-2 beyannamesi ile beyan
edilecek sorumlu sıfatıyla KDV tutarı ek bir finansal yük oluşturacaktır.
Ayrıca bu kredi için imza edilecek
sözleşme binde 9.48 oranında damga vergisine tabi olacaktır. Diğer taraftan, anapara
ve faiz üzerinden vadeye göre yüzde 3’e varan oranda KKDF söz konusu olacaktır.
Görüldüğü üzere sermaye yerine borç
verilmesi halinde ise ek vergisel maliyetler söz konusu olmaktadır. Bu
maliyetlere katlanmamak için sermaye artırımı yapıp, operasyon süresi
tamamlandığında sermaye azaltımına gidilmesinin ise bir önceki bölümde
açıkladığımız şekilde vergisel riskleri söz konusu olacaktır.
3.2.
Şirketin ortağı yabancı değil de Türkiye’de mukim tam mükellef bir kurum olursa
ne yapılacak?
Yukarıdaki örnekte vergisel yönden
örtülü kazanç dağıtımı olarak nitelendirdiğimiz sermaye azaltımında ortak
yabancı olduğu için sermaye azaltımı tutarı üzerinden kâr dağıtımına bağlı
vergi kesintisi hesaplanması gerektiğini belirttik. Peki, ortak tam mükellef
kurum olursa ne yapılacaktır? Bilindiği üzere tam mükellef kurumlara kâr
dağıtımı vergi tevkifatına tabi değildir.
İki tam mükellef kurum arasında transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yapılması halinde düzeltme
işlemlerinin nasıl olacağına dair mevcut 1 No.lu TFYÖKD Genel Tebliğinde çok
açık bir düzenleme bulunmamaktadır diyebiliriz. Mevcut düzenleme aşağıdaki
gibidir:
“9.1-
Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtan Kurum Tarafından
Yapılacak Düzeltme İşlemleri
Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı şartlarının gerçekleşmesi halinde, örtülü kazanç dağıtan
kurum tarafından işlemin yapıldığı geçici vergi döneminde hesaben gerekli
düzeltme işlemleri yapılabilecektir. Örtülü kazanç dağıtılan tarafından da aynı
dönem içinde düzeltme yapılabilmesi mümkündür.
Düzeltmenin
geçici vergi döneminden sonra yapılması halinde, örtülü kazanç dağıtan kurum tarafından verilen
düzeltme beyannamesi ile tahakkuk eden
vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartıyla, örtülü kazanç dağıtılan
tarafından da (bir sonraki geçici vergi döneminde) düzeltme yapılabilecektir.
Hesap
dönemi kapandıktan sonra transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç
dağıtımı yapan kurumun düzeltme talebi, vergi dairesince Vergi Usul Kanunu hükümleri
uyarınca değerlendirilip sonuçlandırılacaktır. Bu düzeltme sonucu tarh edilen
vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması halinde, karşı tarafta da gerekli
düzeltme işleminin kendiliğinden yapılması mümkün olacaktır.
9.2- Örtülü Kazanç Dağıtılan Kişinin Tam
Mükellef Kurum Olması
Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan
kazanç tutarı kâr payı geliri olarak dikkate alınacak olup, şartların varlığı halinde iştirak
kazançları istisnasından yararlanılacak ve düzeltme işlemi gerçekleşecektir.
Yukarıda
yer alan bölümde de açıklandığı üzere, düzeltme yapılabilmesi için ilgili tutarın örtülü kazanç dağıtan mükellef tarafından ödenmesi
gerekmektedir. Bu tutar ödendikten sonra, transfer fiyatlandırması yoluyla
örtülü kazanç dağıtılan mükellefin
bu düzeltmeleri ilgili dönem beyannameleri üzerinde yapması gerekmektedir.”
3 Seri No.lu TFYÖKD Genel Tebliğ taslağında[6] ise
durum “Hazine Zararı” başlığı altında aşağıdaki şekilde çok daha net
düzenlenmektedir:
“Aşağıda
belirtilen kurumlar arasında, ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirilen
işlemlerde hazine zararının bulunması durumunda transfer fiyatlandırması
yoluyla örtülü kazanç dağıtımından söz edilecektir:
- İki tam mükellef kurum arasında,
-
Bir yabancı kurumun Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcisinin diğer bir
yabancı kurumun Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcisi arasında,
-
Tam mükellef kurum ile yabancı kurumların Türkiye’deki işyeri veya daimi
temsilcisi arasında.
Dolayısıyla,
yukarıda belirtilen kurumlar arasında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirilen
işlemin;
- Yurt içinde gerçekleştirilen bir işlem
olması,
-
Emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat veya bedelle
işlem yapılmış olması,
-
Bu işlem sonucunda hazine zararının bulunması
durumunda, transfer fiyatlandırması
yoluyla örtülü olarak DAĞITILAN kazancın kanunen kabul edilmeyen gider
olarak kazanç dağıtanın dönem kazancına eklenmesi gerekmektedir.”
Bu durumda 3.000.000 TL, sermaye
azaltımı yapan (örtülü kazanç dağıtan) şirket tarafından kurumlar vergisi
beyannamesinde KKEG tutarına eklenecektir. Tahakkuk edecek %20 kurumlar
vergisinin ödenmesi şartı ile sermaye payını geri alan (örtülü kazanç
dağıtılan) şirket ise bu tutarı beyannamesinde iştirak kazancı olarak
gösterebilecektir. Tabii bu işlemin
yapılması için hazine zararının tespit edilmesi gerekmektedir. Eğer bu
işlemler yapılsa da yapılmasa da toplamda Hazine’ye intikal edecek vergi
toplamı aynı ise söz konusu sermaye azaltımının örtülü kazanç dağıtımı
kapsamında eleştirilmesi söz konusu olamayacaktır.[7]
4.
SERMAYE GERİ ÖDEMESİNİN KREDİ KULLANILARAK YAPILMASI
Aşağıdaki bilançoya göre 3.000.000 TL
sermaye azaltımı için şirketin (bilançodaki mevcut nakitleri ile borçları da
dikkate alınca) asgari 2.645.000 TL kredi temin etmesi gerekecektir. Ancak bu
kredinin GVK Madde 40 kapsamında ticari kazancın elde edilmesi ve devamı
amacıyla kullanılan bir kredi olduğu pek tabii ki iddia edilemeyecektir.
AKTİF
|
PASİF
|
||
Hesap
|
Tutar
|
Hesap
|
Tutar
|
100-Kasa
|
45.000
|
320-Satıcılar
|
125.000
|
102-Bankalar
|
500.000
|
360-Ödenecek Vergiler
|
65.000
|
120-Alıcılar
|
3.519.000
|
500-Sermaye
|
3.050.000
|
153-Ticari Mallar
|
1.920.000
|
570-Geçmiş Yıllar Kârları
|
7.000.000
|
243-İştirakler
|
1.000.000
|
||
245-Bağlı Ortaklıklar
|
3.000.000
|
||
255-Demirbaşlar
|
215.000
|
||
257-B.Amortismanlar
|
41.000
|
||
TOPLAM
|
10.240.000
|
TOPLAM
|
10.240.000
|
Söz konusu kredi nedeniyle oluşacak
giderlerin ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan
genel gider olarak kabul edilmesi mümkün olamayacaktır. Kaldı ki yukarıda yer
verdiğimiz TTK hükümleri kapsamında, sermaye azaltımı için şirketin yeterli
miktarda nakit yoksa bu azaltımın finansal kaynağının banka kredisi olarak
açıklanması TTK’nın ilgili hükümleri gereği mümkün değildir. Yönetim Kurulu
tarafından hazırlanacak özel raporda kaynak bu şekilde açıklanırsa Genel Kurul
tarafından bu raporun onaylanmaması gerekir. Kaldı ki böyle bir durum şirket
alacaklıların haklarının tehlikeye düşmesi (sermaye azaltımı şirketin
borçlarını ödemede güçlük çekecek bir safhaya gelmesi ve hatta azaltım
nedeniyle borçlarının artması) anlamına geleceğinden zaten SMMM ya da YMM
tarafından yazılacak raporda bu işleme onay verilmeyecektir.
5.
SONUÇ
Kurum kazancı bazen açık olarak
dağıtılmayıp, dolaylı yollardan ortaklara aktarılabilir. İşte bu takdirde
kazancın örtülü yollardan ortaklara dağıtılması söz konusudur. Bu durumda
kurumun kârlı olması da şart değildir. Kurumun cari dönem sonucunun zararlı
olması durumunda da örtülü kazanç dağıtımı mümkündür. Bu açıdan en geniş anlamı ile, kuruma ait servet
unsurlarının, “normal şekilde”
sermaye azaltımı dışında, ortak ve diğer ilgili kişilere dağıtımı söz
konusudur.[8]
Şirketlerin sermaye azaltımı yapmaları
elbette mümkündür. Ancak yukarıda verdiğimiz mevzuat hükümlerinden de
anlaşılacağı üzere sermaye azaltımı yapılması için çok sağlam finansal nedenler
oluşması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, şirkette oldukça uzun bir süredir
kullanılmayan ve hiçbir yatırıma yönlendirilemeyen yüksek tutarda nakit fazlası
bulunması gerekir. Zira bu durum zaten azaltım yapılmasını gerçek nedenidir.
VUK Madde 3’de de yer verildiği üzere vergilendirmede vergiyi doğuran olayın
gerçek mahiyeti esastır. TTK’da yer verildiği üzere ise tüccarın basiretli bir
tüccar olarak davranma yükümlülüğü bulunmaktadır. Tüm bunlar birlikte
değerlendirildiğinde, yapılacak sermaye azaltımının ortaklar açısından finansal
bir gereklilik olması, nakit fazlasının kârlı işlere aktarılamayarak şirkette
atıl kalmasının şirket ortaklarının kişisel kazançları (kâr payları) açısından
da olumsuz bir durum oluşturması ve benzeri durumların gerçekleşmiş olması
gerekmektedir. Sermaye azaltımının şirketin bilançosunu tahrip etmemesi,
şirketi nakit sıkışıklık ve borçlarını ödeyememe durumuna düşürmemesi
gerekmektedir. Ortak, şirkete nakden koyduğu
ve halen şirketin aktifinde nakit olarak mevcut olan parayı geri istemelidir.
(Konulanın geri verilmesi.)
Şirket ortakları yatırımların
özkaynaklar veya yabancı kaynaklar ile yapılması hususunda karar vericidirler.
Yabancı kaynak kullanmanın elbette şirkete ek finansal maliyetleri olacaktır. [9]
Şirkete bu kaynağı şirketin ortakları borç veya sermaye olarak da sağlayabilir.
Borç olması halinde bu bedel ortaklara elbette geri ödenecektir. Sermaye olması
halinde ise bu sermaye ortaklara ancak tasfiye halinde ya da sermaye azaltımı
yapılması suretiyle geri ödenebilir. Her iki seçenekte oldukça teferruatlı
işlemler gerektirmekte ve uzun bir süreç almaktadır. Bu nedenle bilhassa
şirketlerin yabancı ortakları
Türkiye’deki şirkete sabit sermaye yerine
borç vermeyi tercih edebilmektedir. Ancak yurt dışından borç temin edilmesinin
ise yazımızda da açıkladığımız üzere ciddi vergi maliyetleri olabilmektedir. Bu
nedenle şirketlerde sermaye artışı sonrası yapılan yatırımların niteliği ve söz
konusu projelerin tamamlanması sonrasında yapılan sermaye azaltımlarının
birbirleriyle bağlantılı şekilde dikkatlice incelenmesi gerekmektedir. Hatta
gerek vergi denetimleri gerekse finansal denetimler olsun, her türlü denetimde,
eğer şirkette sermaye azaltımı yapılmışsa bize göre şirketin sadece cari dönem
mali tabloları ve işlemleri değil en az birkaç sene öncesine kadar oluşan mali
tabloları ve işlemleri de gözden geçirilmelidir. Bilhassa bu işlem öncesinde
cüz-î sayılacak bir sermayeye sahip şirketin, bu proje nedeniyle yüksek bir
sermaye miktarına ulaşması ve sermaye karşılığı temin edilen nakdin
kullanılması ile sabit yatırım ya da iştirak hissesi alımı projesinin
tamamlanması sonrasında sermaye azaltılması yapılarak şirketin proje
öncesindeki sermaye miktarı seviyesine inmesi kesinlikle ciddi şekilde
incelenmeli ve örtülü kazanç aktarımı eleştirisi yapılmalıdır kanaatindeyiz.
Ortaklara nakdi ödeme yapılmak suretiyle
gerçekleştirilecek sermaye azaltımlarında yapılacak geri ödemenin kaynağı çok
net bir şekilde belirlenmeli ve rapora bağlanmalıdır. Yazımızda örnek
verdiğimiz üzere, şirkettte yapılan sermaye artışı ile sağlanan nakdin şirkette
kalmayarak hemen yatırıma dönüşmesi (menkul ya da gayrimenkul bir yatırım)
durumunda söz konusu kaynak bilançoda sermaye olarak gözükmekte ancak aktif
tarafta karşılığı nakit bir hesap olmamaktadır. Bu durumda yapılacak sermaye
azaltım işlemi şirket ortaklarının şirkete koydukları sermayeden değil,
şirketin bu işlemler öncesinde elde ettiği kârlara bağlı oluşan yüksek özkaynak
tutarının karşılığı olarak bilançosunun aktifinde yer alan nakit varlıklarından
olacaktır. Bu durum ise bizce sermaye azaltımı değil, açık bir şekilde örtülü
kazanç aktarımı, örtülü-gizli-kâr dağıtımıdır.
Şirketler –sadece finansal yönden ele
alacak olursak- temel olarak kâr elde etmeleri ve ortaklarına kâr dağıtmaları
için kurulurlar. Şirketlerin bilançosunda doğal olarak kâr birikimi olacaktır.
Bu kârın ortaklara dağıtımı ise vergi kesintisine tabi olup, gerçek kişi
ortaklar açısından elde edilen kâr payları ise menkul sermaye iradı olarak
vergiye tabi bir kazançtır. Şirketin yukarıda da açıkladığımız üzere yatırım
projesi öncesinde cüz-î (örneğin kanunen zorunlu olarak aranan 50.000 TL gibi)
bir sermayesi varken, yatırım projesi öncesinde sermaye artışı yapılması ve
sonrasında azaltılması elbette dikkat çekici olacaktır ve eleştirilmesi daha
kolaydır. Ancak şirketin yatırım projesi öncesinde de yüksek bir sermayesi
(Örneğin: 100 Milyon TL) olabilir ve bilançosunun aktifinde yapılacak sermaye
azaltımını ve mevcut borçları fazlasıyla karşılayacak nakit olabilir. Ancak bu
şirketin aynı zamanda bilançosunda birikmiş kârları da mevcutsa bizce kâr
dağıtımı yerine sermaye azaltımı yapılması vergisel yönden örtülü kazanç
dağıtımı hükümleri kapsamında eleştiriye açıktır. Zira ortakların nakit
gereksinimleri varsa yukarıda da açıkladığımız üzere işlemlerin ve ticari
yaşamın olağan akışı kapsamında bu ihtiyaç şirket tarafından kâr dağıtımı
yapılarak karşılanmalı, şirkette bir nakit fazlası varsa ise bu nakit fazlası
basiretli tüccar ilkesi çerçevesinde kârlı projelere harcanmalıdır düşüncesindeyiz.
Örtülü kazanç düzenlemeleri Kurumlar
Vergisi Kanunu’nda yer almaktadır, ancak bu düzenlemeler doğal olarak Hazine’nin
vergi gelirlerini korumak odaklı vergi güvenlik müessesesi olmaları amacıyla
tesis edilmişleridir. Yazımızda da önerdiğimiz üzere, 6102 sayılı TTK’da 6362
sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun (SPK)
“Örtülü
kazanç aktarımı yasağı” başlıklı 21. Maddesinde[10]
yer alan düzenleme referans alınarak örtülü kazanç dağıtımı konusunun çok daha
geniş ve özel bir bölümde düzenlenmesi gerektiği ve bu yasağa uyulmaması
halinde çeşitli yaptırımlar getirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. SPK’da
sadece fiilen kazanç aktarımı değil, şirketin
mal varlığının azaltılması da örtülü kazanç aktarımı olarak
değerlendirilmiş ve şirketlerin ilişkili kişiler ile yapacakları işlemlerde
basiretli bir tüccar gibi davranma ve işlemin piyasa teamüllerine aykırı
olmaması şartları da aranmıştır. Hatta şirketlerin ilişkili kişiler ile olan
münasebetleri açısından “kârlarını ya da malvarlıklarını korumak
veya artırmak için yapmaları beklenen faaliyetleri yapmamaları” dahi örtülü kazanç aktarım yasağına tabi bir
fiil olarak yasa metninde yerini almıştır. Konumuz açısından bu hükmü irdeleyecek olursak, bir şirket sermaye
azaltımına konu olacak nakit fazlasına sahip olmamalıdır diyebiliriz. Zîrâ basiretli bir tüccar, ticari
hayatın normal gerekleri icabı söz konusu nakit fazlasını mutlaka kârlı bir
yatırıma (yeni ticari faaliyetlere başlanması, tesislerin modernize edilmesi,
ek sabit yatırımlar yapılması, yurt içi veya yurt dışı çeşitli şirketlere iştirak
edilmesi…v.b.) yönlendirecektir; yönlendirmelidir.
[1] Bu durum
aynı zamanda şirket kaynaklarının aşındırılması suretiyle ortaklara vergisiz
kâr dağıtımı olarak da kabul edilebilir ve vergisel açıdan cezalı tarhiyat
yapılabilir.
[2] Söz
konusu raporda şirkette uzun süredir kullanılmayan, kullanılamayan bir nakit
olduğu ve bu nakdin kaynağının sermaye olduğu tereddütsüz bir şekilde
gösterilmelidir.
[3] Alper
TANRIVERDİ, “Sermaye Azaltılmasına
İlişkin Güncel Sorunlar” http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-116-1451
(Erişim: 18.4.2017)
[4] 13 Seri No.lu KVK Genel Tebliği
Taslağı http://www.gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/user_upload/Tebligler/Taslaklar/5520/13_serno_kvgenteb_taslak.pdf (Erişim: 18.04.2017)
[5]
Çalışmamız açısından bu bölümde örnekleri her ne kadar iştirak hissesi alımı
yönünde versek de, bu açıklamalar şirketin sermaye artışını sabit yatırımlarda
(arsa-arazi alımı, yeni fabrika inşa edilmesi..v.b.) kullanması halinde de
geçerli olacaktır.
[6] Söz
konusu düzenleme makalemizin yazıldığı dönem itibariyle halen Gelir İdaresi
Başkanlığı’nı internet sitesinde taslak olarak yer almaktadır. http://www.gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/mevzuatek/3serinolu/3seritransfertaslak.pdf
(Erişim: 18.04.2017)
[7]
Vergisel yönden Hazine zararı oluşmadığı gerekçesi ile yukarıda örneklediğimiz
şekilde gerçekleşecek bir sermaye azaltımına eleştiri getirilememesi; şirketin
özkaynaklarını azaltıcı, bilançosunu yıpratıcı ve finansal durumunu olumsuz
etkileyen bu operasyonun bizce TTK açısından eleştirilmesini önlememelidir. Bu
nedenle bizce TTK’da da örtülü kazanç aktarımına dair özel bir düzenlemenin
bulunması faydalı olacaktır. 6102 sayılı TTK’da sermaye şirketlerinin bağımsız
denetime tabi tutulmasına ilişkin hükümler mevcut olup, kapsamdaki şirketlerin
denetimleri Uluslararası Denetim Standartları ile uyumlu Türkiye Denetim
Standartlarına göre yerine getirilecektir. Bununla birlikte özellikli bazı
şirketler (banka, sigorta, finansman şirketleri ile hisse senetleri BİST’te
işlem gören halka açık A.Ş.’ler gibi) hariç denetime tabi şirketlerin denetime
tabi olacak mali tabloları MSUGT’lerine göre hazırlanmış mali tablolar
olabilecek, yani bu şirketler Uluslararası Finansal Raporlama Standartları ile
uyumlu Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına (TFRS) göre mali tablo
hazırlamak zorunda olmayabileceklerdir. Oysa TFRS’lerde ilişkili kişiler ile
yapılan işlemlerin raporlanmasına dair özel hükümler mevcuttur. “TMS
24: İlişkili Taraf Açılamaları”. Bu Standardın amacı; işletmenin finansal durumu ile kâr
veya zararının, ilişkili tarafların mevcudiyetinden, söz konusu taraflarla
gerçekleştirilen işlemlerden ve işletme ile ilişkili tarafları
arasındaki taahhütler dahil olmak üzere, mevcut bakiyelerden etkilenebileceği
olasılığına dikkat çekmek için gerekli olan açıklamaların, işletmenin finansal
tablolarında yer almasını sağlamaktır.
[8] Gürol
ÜREL, “Transfer Fiyatlandırması
Suretiyle Örtülü Kazanç Dağıtımı (I)”, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Eylül
206,
[9]
Bununla birlikte yatırımlarını tamamının özkaynaklar ile yapılması bazı
durumlarda finansal yönden doğru bir strateji olmayabilecektir. Şirketin toplam
sermayesi öz kaynaklarıyla dış kaynaklardan ya da borçlardan oluşur. Toplam
sermaye içinde borç alınan kaynakların (örneğin tahvil veya banka kredisi gibi)
bulunması, şirketin kârlılık oranlarındaki dalgalanmanın şiddetini artırıcı
etki yapabilir ve buna finansal kaldıraç etkisi adı verilir. Tahvil veya uzun
vadeli banka kredileri işletme açısından sabit bir faiz yükü doğurur. Ancak bu
kredilerin yatırıldığı varlıklar, firmaya bunların finansmanı için gerekli
miktardan daha fazla bir gelir sağlıyorsa söz konusu kaynaklar firmanın öz
kaynak kârlılığını/verimliliğini yükseltir. Diğer bir deyişle, finansman
kaldıracının öz kaynak karlılığı üzerindeki etkisi olumludur. Aksine bu
kaynakların işletmeye sağladığı gelir, onların finansmanı için gereken miktara
yeterli değilse, finansal kaldıraç öz kaynak kârlılığını azaltıcı etki yapıyor
demektir. Görüleceği gibi, işletmede dış kaynaklar bulunması durumunda, “pozitif” kaldıraç etkisi
dolayısıyla öz sermaye kârlılığındaki değişme, bu kaynakların bulunmaması (tüm
sermayenin ortaklarca karşılanması) durumuna göre daha yüksek olabilecektir.
[10]
6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, Madde 21: Örtülü kazanç aktarımı yasağı
(1) Halka açık ortaklıklar
ve kolektif yatırım kuruluşları ile bunların iştirak ve bağlı ortaklıklarının;
yönetim, denetim veya sermaye bakımından doğrudan veya dolaylı olarak ilişkide
bulundukları gerçek veya tüzel kişiler ile emsallerine uygunluk, piyasa
teamülleri, ticari hayatın basiret ve dürüstlük ilkelerine aykırı
olarak farklı fiyat, ücret, bedel veya şartlar içeren anlaşmalar veya
ticari uygulamalar yapmak veya işlem hacmi üretmek gibi işlemlerde
bulunmak suretiyle karlarını veya malvarlıklarını azaltarak veya karlarının
veya malvarlıklarının artmasını engelleyerek kazanç aktarımında
bulunmaları yasaktır.
(2) Halka açık ortaklıklar
ve kolektif yatırım kuruluşları ile bunların iştirak ve bağlı ortaklıklarının,
esas sözleşmeleri veya iç tüzükleri çerçevesinde basiretli ve dürüst bir tacir olarak veya piyasa teamülleri uyarınca
karlarını ya da malvarlıklarını korumak veya artırmak için yapmaları beklenen
faaliyetleri yapmamaları yoluyla ilişkili oldukları gerçek veya tüzel
kişilerin karlarının ya da malvarlıklarının artmasını sağlamaları da örtülü
kazanç aktarımı sayılır.
(3) Halka açık ortaklıklar
ve kolektif yatırım kuruluşları, ilişkili taraf işlemlerinin emsallerine,
piyasa teamüllerine, ticari hayatın basiret ve dürüstlük ilkelerine uygun
şartlarda gerçekleştirilmiş olduğunu belgelemek ve bu durumu tevsik edici bilgi
ve belgeleri en az sekiz yıl süre ile saklamak zorundadırlar. Birinci fıkrada
belirtilen ilkelere aykırılığın tespitinde izlenmesi gereken usul ve esaslar
Kurul tarafından belirlenir.
(4) Kazanç aktarımının
Kurulca tespiti halinde halka açık ortaklıklar, kolektif yatırım kuruluşları
ile bunların iştirak ve bağlı ortaklıkları, Kurulca belirlenecek süre içinde
kendilerine kazanç aktarımı yapılan taraflardan, aktarılan tutarın kanuni faizi
ile birlikte mal varlığı veya karı azaltılan ortaklığa veya kolektif yatırım
kuruluşuna iadesini talep eder. Kendilerine kazanç aktarımı yapılan taraflar
Kurulca belirlenecek süre içinde aktarılan tutarı kanuni faizi ile birlikte
iade etmek zorundadır. Örtülü kazanç aktarımı yasağının ihlali ile ilgili 94
üncü ve 110 uncu maddeler ile ilgili mevzuatta öngörülen hukuki, cezai ve idari
yaptırımlar saklıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder