SERMAYE ARTIŞI İLE YAPILAN SABİT YATIRIM SONRASINDA SERMAYE AZALTIMI YAPILMASI ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIMI OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLİR Mİ?


SERMAYE ARTIŞI İLE YAPILAN SABİT YATIRIM SONRASINDA SERMAYE AZALTIMI YAPILMASI ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIMI OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLİR Mİ?

Güray ÖĞREDİK
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
MAZARS/DENGE
Direktör

Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi Mayıs 2017 sayısında yayınlanmıştır.


ÖZET

Şirketlerde sermaye artışı suretiyle sağlanan nakit kaynak ile başka bir şirketin hisselerinin satın alınması ya da bu nakdin sabit bir yatırıma yönlendirilmesi ve sonrasında sermaye azaltımına gidilmek suretiyle ortaklara bir kısım sermaye payının geri ödenmesinin transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümleri kapsamında eleştiriye konu olup olamayacağı yazımızda incelenmektedir.

ANAHTAR KELİMELER

Sermaye azaltımı, transfer fiyatlandırması, örtülü kazanç, hisse senedi, sermaye payı, iştirak hissesi, sabit yatırım

1. GİRİŞ

Şirketlerin temel finansman kaynağı ortakların şirkete koydukları sermayedir. Uygulamada özvarlıkları güçlü olan ve yatırımlarının tamamını veya büyük bir kısmını özvarlıkları ile finanse edebilen şirketler ekonomik krizlerden en az düzeyde etkilendikleri gibi aynı zamanda kredi kuruluşları tarafından ısrarla çalışılmak istenen firmalar arasındadırlar.

Şirketler ticari faaliyetlerini icra ederken aynı piyasada faaliyet gösteren başka şirketleri satın almak isteyebilirler. Tabii farklı sektörlere girilmesine karar verildiğinde o sektörde öteden beri faaliyette bulunan bir şirketi satın almak da uygulamada sıklıkla başvurulan yatırım yöntemlerindendir. Bu gibi temeli hisse senedi satın alınması olan yatırımlarda şirketler ya banka kredisi kullanmakta ya da özvarlıkları ile bu satın alma işlemini gerçekleştirmektedirler. Tabii global ölçekte faaliyet gösteren bir grubun üyesi olan şirketlere grubun merkez şirketi (ya da grubun global finansman operasyonlarını yöneten merkezi finansman şirketi) düşük faizli ya da faizsiz borç temin edebilmektedir. Ya da şirketin yabancı ortağı bu operasyonun kredi temini yerine özvarlıklar ile yapılmasını isterse Türkiye’deki şirkette sermaye artırımı yapmaktadır. Söz konusu süreç sadece hisse senedi alımı için değil sabit yatırım projeleri için de söz konusu olmaktadır.

Sermaye azaltımı gerek Türk Ticaret Kanunu (TTK) gerekse vergi mevzuatı açısından özel olarak incelenen ve düzenlemeler içeren bir konudur. Maliye Bakanlığı yayınladığı özelgeler ile müstakar hale gelmiş görüşüne göre, şirketin geçmişte gerçekleştirdiği sermaye artırımlarının bir kısmı eğer ortaklara dağıtımı konu olsaydı vergilendirilecek unsurlardan oluşmuşsa (örneğin: emisyon primi, enflasyon düzeltmesi özvarlık olumlu farkları, geçmiş yıllar kârları, kâr yedekleri..v.b.), azaltılan sermaye payının öncelikle bu vergilendirmeye tabi olacak unsurlardan oluştuğunu kabul etmektedir.

TTK açısından ise öncelikle sermaye azaltımına neden ihtiyaç olduğu, bilanço zararlarını kapatmak amaçlı kaydî bir azaltım mı olacağı yoksa işletmede atıl durumda bulunan fazla sermayenin ortaklara geri ödenmesi şeklinde mi olacağı, geri ödemenin ne şekilde yapılacağının ve diğer ilgili hususların şirket yönetim kurulu tarafından hazırlanacak ve genel kurul tarafından onaylanacak özel bir rapor ile açıklanması, belgelenmesi ve diğer taraftan sermaye azaltımı sonrasında şirketten alacaklı olanların alacak haklarının tehlikeye düşüp düşmeyeceğinin (sermaye azaltımı sonrasında da şirketin borçlarını ödeyebilecek durumda olup olmayacağının) SMMM ya da YMM tarafından hazırlanacak özel bir rapor ile tespit edilmesi gerekmektedir. Dikkat edileceği üzere, ortaklara nakit geri ödeme şeklinde yapılacak sermaye azaltımlarında en hayati konular sermaye azaltımına konu işletmede atıl kalmış bir sermaye fazlasının olması ve bu azaltım sonrasında şirketin borçlarını ödeyemeyecek bir hale düşmeyecek olmasıdır.

Çalışmamızda, ortağın gerçekleştirdiği sermaye artırımı sayesinde elde edilen nakit ile satın alınan iştirak hisseleri ya da gerçekleştirilen sabit yatırım sonrasında sermaye azaltımı yapılarak ortağa sermaye payının geri ödenmesinin vergisel riskleri analiz edilmeye çalışılacak; yeri geldikçe sermaye azaltımına dair gerek vergi mevzuatı gerekse Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında yer alan hükümler hakkında düşüncelerimiz açıklanacak ve bilhassa TTK’da da örtülü kazanç yasağının özel ve detaylı şekilde düzenlenmesine dair önerilerimiz izah edilecektir.

2. TTK MEVZUATI VE MALİYE ÖZELGELERİ

2.1. TTK Düzenlemeleri:

6102 sayılı TTK’da Anonim Şirketler’de sermaye azaltımına dair aşağıdaki hükümler yer almaktadır:

Madde 473:

(1) Bir anonim şirket sermayesini azaltarak, azaltılan kısmın yerine geçmek üzere bedelleri tamamen ödenecek yeni paylar çıkarmıyorsa, genel kurul, esas sözleşmenin gerektiği şekilde değiştirilmesini karara bağlar. Genel kurul toplantısına ilişkin çağrı ilanlarında, mektuplarda ve internet sitesi bildiriminde, sermaye azaltılmasına gidilmesinin sebepleri ile azaltmanın amacı ve azaltmanın ne şekilde yapılacağı ayrıntılı bir şekilde ve hesap verme ilkelerine uygun olarak açıklanır. Ayrıca yönetim kurulu bu hususları içeren bir raporu genel kurula sunar, genel kurulca onaylanmış rapor tescil ve ilan edilir.

(2) Sermayenin azaltılmasına rağmen şirket alacaklılarının haklarını tamamen karşılayacak miktarda aktifin şirkette varlığı belirlenmiş olmadıkça sermayenin azaltılmasına karar verilmez.

(3) Genel kurulun kararına 421 inci maddenin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi uygulanır. Kararda sermayenin azaltılmasının ne tarzda yapılacağı gösterilir.

(4) Esas sermayenin azaltılması sebebiyle kayıtlara göre doğacak defter karı sadece payların yok edilmesinde kullanılabilir.

(5) Sermaye hiçbir suretle 332 nci madde ile belirlenen en az tutardan aşağı indirilemez.

(6) Bu madde ile 474 ve 475 inci maddeler, kayıtlı sermaye sisteminde çıkarılmış sermayenin azaltılmasına kıyas yoluyla uygulanır.

Madde 474:

(1) Genel kurul esas sermayenin azaltılmasına karar verdiği takdirde, yönetim kurulu, bu kararı şirketin internet sitesine koyduktan başka, 35 inci maddede anılan gazetede ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, yedişer gün arayla, üç defa ilan eder. İlanda alacaklılara, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesindeki üçüncü ilandan itibaren iki ay içinde, alacaklarını bildirerek bunların ödenmesini veya teminat altına alınmasını isteyebileceklerini belirtir. Şirketçe bilinen alacaklılara ayrıca çağrı mektupları gönderilir.

(2) Sermaye, zararlar sonucunda bilançoda oluşan bir açığı kapatmak amacıyla ve bu açıklar oranında azaltılacak olursa, yönetim kurulunca alacaklıları çağırmaktan ve bunların haklarının ödenmesinden veya teminat altına alınmasından vazgeçilebilir.

Madde 475:

(1) Sermaye, ancak alacaklılara verilen sürenin sona ermesinden ve beyan edilen alacakların ödenmesinden veya teminat altına alınmasından sonra azaltılabilir; aksi halde alacaklılar şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde sermayenin azaltılması işleminin tescilinin ilan edilmesinden itibaren iki yıl içinde sermayenin azaltılmasının iptali davası açabilirler. Teminatın yetersizliği halinde de yargı yolu açıktır.

(2) Azaltma kararının uygulanabilmesi için, pay senetleri miktarının, değiştirme veya damgalama yoluyla ya da diğer bir şekilde azaltılmasının gerekli olduğu hallerde bu husus için yapılan ihtara rağmen geri verilmeyen pay senetleri şirketçe iptal edilebilir. Tebliğde şirkete geri verilmeyen senetlerin iptal edilecekleri yazılır.

(3) Pay sahiplerinin, değiştirilmek üzere şirkete geri verdikleri pay senetlerinin miktarı, karar gereğince değiştirmeye yetmezse, bu senetler iptal olunarak bunların karşılığında verilmesi gereken yeni senetler satılıp paylarına düşen miktar şirkette saklanır.

(4) Yukarıdaki fıkralarla, 473 ve 474 üncü maddelerde yazılı şartlara uyulmuş olduğunu gösteren belgeler ibraz edilmedikçe esas sermayenin azaltılmasına dair karar ve sermayenin gerçekten azaltılmış olması olgusu ticaret siciline tescil olunamaz.”

6102 sayılı TTK’da Limited Şirketler’de sermaye azaltımı konusu ise aşağıdaki madde ile düzenlenmiştir:

Madde 592:

(1) Anonim şirketlerin esas sermayenin azaltılmasına ilişkin hükümleri limited şirketlere kıyas yoluyla uygulanır. Esas sermaye borca batık bilançonun iyileştirilmesi amacıyla, ancak şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme yükümlülüklerinin tamamen ödenmesi halinde azaltılabilir.”

A.Ş. ve Ltd. Şti.’lerde, kanunun aramakta olduğu zorunlu asgari sermayenin (Ltd.’de 10.000 TL; A.Ş.’de 50.000 TL) altına inilmemesi şartıyla sermaye azaltımı yapılması mümkündür. Doğal olarak, sermayenin azaltılmasından bahsedilebilmesi için azaltılacak sermaye tutarının daha önce süresi içinde ortaklar tarafından ödenmiş; sermaye taahhütlerinin yerine getirilmiş olması genel bir şarttır. Ayrıca, şirketin bilançosunda geçmiş yıllar zararları mevcutken, sermaye azaltımı işleminde öncelikle bu zararlar kapatılmadan, doğrudan hissedarlara ödeme yapılması TTK’nın genel ve özel hükümleri dikkate alındığında mümkün olmayacaktır.[1] Zararlar kapatıldıktan sonra, halen şirkette atıl kaldığı düşünülen ve yönetim kurulu tarafından hazırlanacak raporda bu paranın atıl kaldığı [2] ispat edildikten ve bu rapor genel kurulca onaylandıktan sonra hissedarlara payları nispetinde iade işlemi yapılabilir.

Lakin 6102 sayılı TTK’nın limited şirketin düzenlendiği bölümünde Madde 592’de “Esas sermaye borca batık bilançonun iyileştirilmesi amacıyla, ancak şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme yükümlülüklerinin tamamen ödenmesi halinde azaltılabilir.” hükmü mevcuttur. Diğer bir ifadeyle, Limited Şirketlerde şirket ortaklarına nakdî geri ödeme şeklinde sermaye azaltılamaz. Limited Şirketlerde sadece bilanço zararlarını kapatmak amacıyla kaydî sermaye azaltımı yapılması mümkündür.

Sermayenin bir kısmının pay sahiplerine iade edilmesi amacıyla yapılan sermaye azaltılmasına, faaliyet alanı itibarıyla sermeyenin şirketin ihtiyacından fazla olması ve bir kısmına gereksinim duyulmaması halinde gidilir. Bu hususun yönetim kurulu tarafından hazırlanacak raporda (bilhassa finansal) nedenleri ve gerekçeleri ile açıkça ortaya konması icabeder. Böylece atıl durumda bulunan ve sermaye azaltılması suretiyle açığa çıkan miktar, pay sahiplerine payları oranında geri ödenir. Açığa çıkan miktar, pay sahiplerine ödenmeyip yedek akçe olarak da ayrılabilir. Bu amaçla yapılan sermaye azaltılmasına literatürde kurucu azaltma, incelemeli azaltma veya efektif sermaye azaltılması denilmektedir. Açıklayıcı veya basitleştirilmiş sermaye azaltılması, bilanço açığının kapatılmasına yarar. Bu azaltma türünde azaltılan sermaye miktarının serbest hale gelmesi söz konusu olmayıp, sermaye miktarı bilançoda gözüken gerçek değerine indirilmektedir. Dolayısıyla, sermayenin azaltılması yalnızca muhasebe kayıtlarında yapılan değişiklik biçiminde ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde bilançonun gerçek değeri yansıtması ve bilanço açığının kapatılması sağlanır, pay sahiplerine herhangi bir sermaye iadesi yapılmaz. [3]

Sermayenin azaltılmasına rağmen şirket alacaklılarının haklarını tamamen karşılayacak miktarda aktifin şirkette mevcut olduğunun belirlenmesine ilişkin SMMM veya YMM raporu yazılması gerekecektir. Sermayenin azaltılmasına rağmen şirket alacaklılarının haklarını tamamen karşılayacak miktarda aktifin şirkette varlığı belirlenmiş olmadıkça sermayenin azaltılmasına karar verilmez.

2.2. Özelgeler:

Van Valiliği Deftardarlık Gelir Müdürlüğü tarafından verilen 25.12.2014 tarih ve 60757842-5520-27 sayılı özelgede aşağıdaki görüşe yer verilmiştir:

Buna göre, sermaye hesabını oluşturan kalemler şirketlerin sermaye azaltımında vergilendirmeyi belirleyen temel unsur olup, yapılacak sermaye azaltımının;
- Öncelikle, kurumlar vergisine ve vergi sonrası dağıtılan kazancın ise kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesaplardan karşılanması,
- Devamında, sadece kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların kullanılması,
- Son olarak ise, işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdi sermayenin işletmeden çekildiğinin kabulü
gerekmektedir.”

www.gib.gov.tr internet sitesindeki özelge havuzunda benzer içerikte görüşler içeren pek çok özelge mevcuttur.

Diğer taraftan, Maliye Bakanlığı tarafından www.gib.gov.tr internet sitesinde 24.03.2017 günü yayınlanan 13 Seri No.lu KVK Genel Tebliği Taslağında aşağıdaki düzenlemeye yer verilmektedir:[4]

Yapılacak sermaye azaltımında;
- Öncelikle, işletmeden çekilmesi halinde kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların (pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, yeniden değerleme değer artış fonu, iştirakler yeniden değerleme değer artış fonu, maliyet artış fonu vb.),
- Sonra, sadece kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların (geçmiş yıl karları, olağanüstü yedekler vb.),
- Son olarak ise işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdi sermayenin
işletmeden çekildiği kabul edilecektir.”

Söz konusu taslak tebliğ her ne kadar kısmi bölünme işlemlerine özel olarak yayınlanmış olsa da, Maliye Bakanlığı’nın özelgeler düzeyinde müstakar hale gelmiş görüşünün genel tebliğ düzeyinde bağlayıcılığı daha da güçlenecek olmasına dair oldukça önemli bir işarettir.

Görüldüğü üzere sermaye azaltımına Maliye’nin yaklaşımı son derece vergici bir zihniyet içermektedir. Hatta İdarenin zımnî şekilde de olsa şirketlerde sermaye azaltımı yapılmasını pek arzu etmediğini ve bu nedenle (eğer sermaye içinde yukarıdaki özelgelerde bahsedilen türden kaynaklar mevcutsa) sermaye azaltımında mümkün olduğunca vergi yükü yaratacak şekilde görüşler açıkladığını dahi söyleyebiliriz. Oysa burada gerçekte olması gereken orantı kurmak ve azaltılan tutarın içeriğinin sermayenin oluşumundaki unsurlara göre orantısal şekilde tespit edilmesidir.

3. SERMAYE ARTIRIMINDA SAĞLANAN KAYNAKLA İŞTİRAK HİSSESİ ALINMASI VE AKABİNDE SERMAYE AZALTIMINA DAİR ÖRNEK UYGULAMA [5]

(A) A.Ş.’nin bilanço yapısı çok genel hatları itibariyle aşağıdaki gibidir:

AKTİF
PASİF
Hesap
Tutar
Hesap
Tutar
100-Kasa
175.000
320-Satıcılar
800.000
102-Bankalar
4.250.000
360-Ödenecek Vergiler
75.000
120-Alıcılar
2.438.000
500-Sermaye
50.000
153-Ticari Mallar
955.000
570-Geçmiş Yıllar Kârları
8.045.000
243-İştirakler
1.000.000


255-Demirbaşlar
125.000


257-B.Amortismanlar
27.000


TOPLAM
8.970.000
TOPLAM
8.970.000

(A) A.Ş.’nin %100’üne sahip olan yabancı ortak, (A) A.Ş. ile aynı sektörde faaliyet gösteren (B) A.Ş.’nin de satın alınması için gerekli girişimleri tamamlamış ve bu şirketin hisselerini satın alması için (A) A.Ş.’de 3.000.000 TL sermaye artırımı yapmıştır. 3.000.000 TL’nin tamamı (B) A.Ş.’nin hissedarlarına ödenmiş ve şirketin satın alma süreci tamamlanmış, söz konusu tutar (A) A.Ş.’nin bilançosunda 245-Bağlı Ortaklıklar Hesabında yer almıştır.

AKTİF
PASİF
Hesap
Tutar
Hesap
Tutar
100-Kasa
175.000
320-Satıcılar
800.000
102-Bankalar
4.250.000
360-Ödenecek Vergiler
75.000
120-Alıcılar
2.438.000
500-Sermaye
3.050.000
153-Ticari Mallar
955.000
570-Geçmiş Yıllar Kârları
8.045.000
243-İştirakler
1.000.000


245-Bağlı Ortaklıklar
3.000.000


255-Demirbaşlar
125.000


257-B.Amortismanlar
27.000


TOPLAM
11.970.000
TOPLAM
11.970.000

Aradan birkaç ay geçtikten sonra şirkette 3.000.000 TL sermaye azaltılması kararı verilmiştir. 3.000.000 TL sermaye azaltımının nakden yapılması halinde dahi şirketin aktifinde kalacak nakit toplamı toplam borçlarından fazladır ve ayrıca kısa dönemde tahsil edeceği daha 2.438.000 TL alacağı mevcuttur. Finansal yönden sermaye azaltımı mümkündür. (Tabii yönetim kurulu raporunda TTK’nın yukarıda yer verdiğimiz hükümlerine uygun şekilde sermaye azaltımının gerekçelerinin ikna edici şekilde yazıldığını, şirkette atıl kalan bir miktar olduğuna dair gerekli ispat edici hesaplama ve açıklamalara yer verildiğini ve ayrıca YMM tespit raporu ile alacaklıların haklarının tehlikeye düşmeyeceğinin tespit edildiğini varsayıyoruz.)

Bununla birlikte, yabancı ortağa geri ödenecek bedel bizce şirkete koyduğu sermaye payı değil, daha öncesinde 50.000 TL sermaye ile kurulmuş şirketin gerçekleştirdiği oldukça kârlı ticari faaliyetleri sonucunda aktifinde oluşan nakitlerden yapılacaktır. Çünkü yabancı ortağın gönderdiği 3.000.000 TL, hisseleri satın alınan şirketin ortaklarına ödenmiş ve nakden şirketin mal varlığı arasından çıkmıştır. Bugün itibariyle söz konusu 3.000.000 nakit sermaye şirketin aktifinde 245-Bağlı Ortaklıklar Hesabında durmaktadır.

Diğer bir ifadeyle, şirketin kaynakları vergisiz bir şekilde yabancı ortağa transfer edilecektir. Bizce bu durum transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı açısından eleştirilmeli, söz konusu 3.000.000 TL sermaye azaltımının tamamı kâr dağıtımı olarak kabul edilmeli ve üzerinden vergi kesintisi hesaplanarak beyan edilmelidir. (Genel oran %15 olup, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarına göre bu oran %10’a kadar inebilir. Ancak bu indirimli orandan yararlanmak için yabancı ortağın mukim olduğu ülkenin Maliye İdaresinden alacağı mukimlik belgesinin apostilli tercüme edilmiş halinin mükellef tarafından temin ve muhafaza edilmesi gerekmektedir.)

Gerçekten de süreci netleştirecek olursak, yurt dışındaki şirket (yabancı ortak) %100 hissesine sahip olduğu Türkiye’deki şirket üzerinden yine Türkiye’de mukim başka bir şirketi satın almıştır. Gönderdiği para, satın alınan şirketin ortaklarına verilmiştir. Dolayısıyla sermaye azaltımı yoluyla çektiği para Türkiye’deki şirketin kendi özkaynaklarından (sermaye artışı öncesinde sahip olduğu nakitlerden) ödenmiş olacaktır. Bu durum ise bize göre tartışmasız şekilde örtülü kazanç dağıtımıdır.

Kaldı ki örneğimizde yer verdiğimiz bilanço analiz edilecek olursa, şirketin ortaklarına dağıtabileceği gayet yüklü miktarda bilanço kârı mevcuttur. Bilanço kârı yeterli olduğu halde bir şirketin sermaye azaltımına gitmesi bizce zaten başlı başına vergisel yönden eleştiriye açık bir husus olacaktır, olmalıdır. Genel kabul görmüş mali ve ticari uygulamalar gereği, ortaklarına şirketten yegane çekebileceği kaynak kâr paylarıdır. Kâr dağıtımı ise mevzuatımız gereği (tam mükellef kurum ortaklar açısından hariç) vergi kesintisine tabi bir işlemdir. Bilançosunda gayet yüklü miktarda kâr birikimi olan bir şirketin kâr dağıtmak yerine ortaklarına bir kısım sermaye paylarını iade etmek suretiyle sermaye azaltımına gitmesinin bize göre mali, finansal ve iktisadi açıdan izahı çok zor olur.

3.1. İştirak hissesi alımı için sermaye yerine borç verilmesi, bu paranın geri tahsil edilmesi için daha doğru bir yöntem midir?

Yukarıdaki süreçte yabancı ortak 3.000.000 TL’yi sermaye olarak değil de borç olarak gönderebilirdi. Bu durumda söz konusu paranın sonradan ödenmesi elbette olması gereken bir süreçtir. Yurt dışı ortak bu para için faiz dahi istemeyebilir. Ancak bilindiği üzere Maliye Bakanlığı’nın görüşü yurt dışı ortaktan faizsiz kredi temininde dahi emsal faiz tutarı üzerinden %18 sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanması ve beyanı şeklindedir. (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 7.4.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.17.01-KDV-1-2010-14001-37-465 sayılı özelgesi.) Sorumlu sıfatıyla KDV beyanı 1 No.lu KDV beyannamesinde sorumlu sıfatıyla ödenecek KDV’den daha fazla ödenecek KDV beyan eden firmalar açısından finansal bir yük yaratmamaktadır. Lakin 1 no.lu KDV beyannamesinde devreden KDV beyanı olan firmalar açısından KDV-2 beyannamesi ile beyan edilecek sorumlu sıfatıyla KDV tutarı ek bir finansal yük oluşturacaktır.

Ayrıca bu kredi için imza edilecek sözleşme binde 9.48 oranında damga vergisine tabi olacaktır. Diğer taraftan, anapara ve faiz üzerinden vadeye göre yüzde 3’e varan oranda KKDF söz konusu olacaktır.

Görüldüğü üzere sermaye yerine borç verilmesi halinde ise ek vergisel maliyetler söz konusu olmaktadır. Bu maliyetlere katlanmamak için sermaye artırımı yapıp, operasyon süresi tamamlandığında sermaye azaltımına gidilmesinin ise bir önceki bölümde açıkladığımız şekilde vergisel riskleri söz konusu olacaktır.

3.2. Şirketin ortağı yabancı değil de Türkiye’de mukim tam mükellef bir kurum olursa ne yapılacak?

Yukarıdaki örnekte vergisel yönden örtülü kazanç dağıtımı olarak nitelendirdiğimiz sermaye azaltımında ortak yabancı olduğu için sermaye azaltımı tutarı üzerinden kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi hesaplanması gerektiğini belirttik. Peki, ortak tam mükellef kurum olursa ne yapılacaktır? Bilindiği üzere tam mükellef kurumlara kâr dağıtımı vergi tevkifatına tabi değildir.

İki tam mükellef kurum arasında transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yapılması halinde düzeltme işlemlerinin nasıl olacağına dair mevcut 1 No.lu TFYÖKD Genel Tebliğinde çok açık bir düzenleme bulunmamaktadır diyebiliriz. Mevcut düzenleme aşağıdaki gibidir:

9.1- Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtan Kurum Tarafından Yapılacak Düzeltme İşlemleri

Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı şartlarının gerçekleşmesi halinde, örtülü kazanç dağıtan kurum tarafından işlemin yapıldığı geçici vergi döneminde hesaben gerekli düzeltme işlemleri yapılabilecektir. Örtülü kazanç dağıtılan tarafından da aynı dönem içinde düzeltme yapılabilmesi mümkündür.

Düzeltmenin geçici vergi döneminden sonra yapılması halinde, örtülü kazanç dağıtan kurum tarafından verilen düzeltme beyannamesi ile tahakkuk eden vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartıyla, örtülü kazanç dağıtılan tarafından da (bir sonraki geçici vergi döneminde) düzeltme yapılabilecektir.

Hesap dönemi kapandıktan sonra transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı yapan kurumun düzeltme talebi, vergi dairesince Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca değerlendirilip sonuçlandırılacaktır. Bu düzeltme sonucu tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması halinde, karşı tarafta da gerekli düzeltme işleminin kendiliğinden yapılması mümkün olacaktır.

9.2- Örtülü Kazanç Dağıtılan Kişinin Tam Mükellef Kurum Olması

Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç tutarı kâr payı geliri olarak dikkate alınacak olup, şartların varlığı halinde iştirak kazançları istisnasından yararlanılacak ve düzeltme işlemi gerçekleşecektir.

Yukarıda yer alan bölümde de açıklandığı üzere, düzeltme yapılabilmesi için ilgili tutarın örtülü kazanç dağıtan mükellef tarafından ödenmesi gerekmektedir. Bu tutar ödendikten sonra, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtılan mükellefin bu düzeltmeleri ilgili dönem beyannameleri üzerinde yapması gerekmektedir.”

3 Seri No.lu TFYÖKD Genel Tebliğ taslağında[6] ise durum “Hazine Zararı” başlığı altında aşağıdaki şekilde çok daha net düzenlenmektedir:

Aşağıda belirtilen kurumlar arasında, ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirilen işlemlerde hazine zararının bulunması durumunda transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımından söz edilecektir:

- İki tam mükellef kurum arasında,
- Bir yabancı kurumun Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcisinin diğer bir yabancı kurumun Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcisi arasında,
- Tam mükellef kurum ile yabancı kurumların Türkiye’deki işyeri veya daimi temsilcisi arasında.

Dolayısıyla, yukarıda belirtilen kurumlar arasında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirilen işlemin;

- Yurt içinde gerçekleştirilen bir işlem olması,
- Emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat veya bedelle işlem yapılmış olması,
- Bu işlem sonucunda hazine zararının bulunması

durumunda, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak DAĞITILAN kazancın kanunen kabul edilmeyen gider olarak kazanç dağıtanın dönem kazancına eklenmesi gerekmektedir.”

Bu durumda 3.000.000 TL, sermaye azaltımı yapan (örtülü kazanç dağıtan) şirket tarafından kurumlar vergisi beyannamesinde KKEG tutarına eklenecektir. Tahakkuk edecek %20 kurumlar vergisinin ödenmesi şartı ile sermaye payını geri alan (örtülü kazanç dağıtılan) şirket ise bu tutarı beyannamesinde iştirak kazancı olarak gösterebilecektir. Tabii bu işlemin yapılması için hazine zararının tespit edilmesi gerekmektedir. Eğer bu işlemler yapılsa da yapılmasa da toplamda Hazine’ye intikal edecek vergi toplamı aynı ise söz konusu sermaye azaltımının örtülü kazanç dağıtımı kapsamında eleştirilmesi söz konusu olamayacaktır.[7]

4. SERMAYE GERİ ÖDEMESİNİN KREDİ KULLANILARAK YAPILMASI

Aşağıdaki bilançoya göre 3.000.000 TL sermaye azaltımı için şirketin (bilançodaki mevcut nakitleri ile borçları da dikkate alınca) asgari 2.645.000 TL kredi temin etmesi gerekecektir. Ancak bu kredinin GVK Madde 40 kapsamında ticari kazancın elde edilmesi ve devamı amacıyla kullanılan bir kredi olduğu pek tabii ki iddia edilemeyecektir.

AKTİF
PASİF
Hesap
Tutar
Hesap
Tutar
100-Kasa
45.000
320-Satıcılar
125.000
102-Bankalar
500.000
360-Ödenecek Vergiler
65.000
120-Alıcılar
3.519.000
500-Sermaye
3.050.000
153-Ticari Mallar
1.920.000
570-Geçmiş Yıllar Kârları
7.000.000
243-İştirakler
1.000.000


245-Bağlı Ortaklıklar
3.000.000


255-Demirbaşlar
215.000


257-B.Amortismanlar
41.000


TOPLAM
10.240.000
TOPLAM
10.240.000

Söz konusu kredi nedeniyle oluşacak giderlerin ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel gider olarak kabul edilmesi mümkün olamayacaktır. Kaldı ki yukarıda yer verdiğimiz TTK hükümleri kapsamında, sermaye azaltımı için şirketin yeterli miktarda nakit yoksa bu azaltımın finansal kaynağının banka kredisi olarak açıklanması TTK’nın ilgili hükümleri gereği mümkün değildir. Yönetim Kurulu tarafından hazırlanacak özel raporda kaynak bu şekilde açıklanırsa Genel Kurul tarafından bu raporun onaylanmaması gerekir. Kaldı ki böyle bir durum şirket alacaklıların haklarının tehlikeye düşmesi (sermaye azaltımı şirketin borçlarını ödemede güçlük çekecek bir safhaya gelmesi ve hatta azaltım nedeniyle borçlarının artması) anlamına geleceğinden zaten SMMM ya da YMM tarafından yazılacak raporda bu işleme onay verilmeyecektir.

5. SONUÇ

Kurum kazancı bazen açık olarak dağıtılmayıp, dolaylı yollardan ortaklara aktarılabilir. İşte bu takdirde kazancın örtülü yollardan ortaklara dağıtılması söz konusudur. Bu durumda kurumun kârlı olması da şart değildir. Kurumun cari dönem sonucunun zararlı olması durumunda da örtülü kazanç dağıtımı mümkündür. Bu açıdan en geniş anlamı ile, kuruma ait servet unsurlarının, “normal şekilde” sermaye azaltımı dışında, ortak ve diğer ilgili kişilere dağıtımı söz konusudur.[8]

Şirketlerin sermaye azaltımı yapmaları elbette mümkündür. Ancak yukarıda verdiğimiz mevzuat hükümlerinden de anlaşılacağı üzere sermaye azaltımı yapılması için çok sağlam finansal nedenler oluşması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, şirkette oldukça uzun bir süredir kullanılmayan ve hiçbir yatırıma yönlendirilemeyen yüksek tutarda nakit fazlası bulunması gerekir. Zira bu durum zaten azaltım yapılmasını gerçek nedenidir. VUK Madde 3’de de yer verildiği üzere vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyeti esastır. TTK’da yer verildiği üzere ise tüccarın basiretli bir tüccar olarak davranma yükümlülüğü bulunmaktadır. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde, yapılacak sermaye azaltımının ortaklar açısından finansal bir gereklilik olması, nakit fazlasının kârlı işlere aktarılamayarak şirkette atıl kalmasının şirket ortaklarının kişisel kazançları (kâr payları) açısından da olumsuz bir durum oluşturması ve benzeri durumların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Sermaye azaltımının şirketin bilançosunu tahrip etmemesi, şirketi nakit sıkışıklık ve borçlarını ödeyememe durumuna düşürmemesi gerekmektedir. Ortak, şirkete nakden koyduğu ve halen şirketin aktifinde nakit olarak mevcut olan parayı geri istemelidir. (Konulanın geri verilmesi.)

Şirket ortakları yatırımların özkaynaklar veya yabancı kaynaklar ile yapılması hususunda karar vericidirler. Yabancı kaynak kullanmanın elbette şirkete ek finansal maliyetleri olacaktır. [9] Şirkete bu kaynağı şirketin ortakları borç veya sermaye olarak da sağlayabilir. Borç olması halinde bu bedel ortaklara elbette geri ödenecektir. Sermaye olması halinde ise bu sermaye ortaklara ancak tasfiye halinde ya da sermaye azaltımı yapılması suretiyle geri ödenebilir. Her iki seçenekte oldukça teferruatlı işlemler gerektirmekte ve uzun bir süreç almaktadır. Bu nedenle bilhassa şirketlerin yabancı ortakları Türkiye’deki şirkete sabit sermaye yerine borç vermeyi tercih edebilmektedir. Ancak yurt dışından borç temin edilmesinin ise yazımızda da açıkladığımız üzere ciddi vergi maliyetleri olabilmektedir. Bu nedenle şirketlerde sermaye artışı sonrası yapılan yatırımların niteliği ve söz konusu projelerin tamamlanması sonrasında yapılan sermaye azaltımlarının birbirleriyle bağlantılı şekilde dikkatlice incelenmesi gerekmektedir. Hatta gerek vergi denetimleri gerekse finansal denetimler olsun, her türlü denetimde, eğer şirkette sermaye azaltımı yapılmışsa bize göre şirketin sadece cari dönem mali tabloları ve işlemleri değil en az birkaç sene öncesine kadar oluşan mali tabloları ve işlemleri de gözden geçirilmelidir. Bilhassa bu işlem öncesinde cüz-î sayılacak bir sermayeye sahip şirketin, bu proje nedeniyle yüksek bir sermaye miktarına ulaşması ve sermaye karşılığı temin edilen nakdin kullanılması ile sabit yatırım ya da iştirak hissesi alımı projesinin tamamlanması sonrasında sermaye azaltılması yapılarak şirketin proje öncesindeki sermaye miktarı seviyesine inmesi kesinlikle ciddi şekilde incelenmeli ve örtülü kazanç aktarımı eleştirisi yapılmalıdır kanaatindeyiz.

Ortaklara nakdi ödeme yapılmak suretiyle gerçekleştirilecek sermaye azaltımlarında yapılacak geri ödemenin kaynağı çok net bir şekilde belirlenmeli ve rapora bağlanmalıdır. Yazımızda örnek verdiğimiz üzere, şirkettte yapılan sermaye artışı ile sağlanan nakdin şirkette kalmayarak hemen yatırıma dönüşmesi (menkul ya da gayrimenkul bir yatırım) durumunda söz konusu kaynak bilançoda sermaye olarak gözükmekte ancak aktif tarafta karşılığı nakit bir hesap olmamaktadır. Bu durumda yapılacak sermaye azaltım işlemi şirket ortaklarının şirkete koydukları sermayeden değil, şirketin bu işlemler öncesinde elde ettiği kârlara bağlı oluşan yüksek özkaynak tutarının karşılığı olarak bilançosunun aktifinde yer alan nakit varlıklarından olacaktır. Bu durum ise bizce sermaye azaltımı değil, açık bir şekilde örtülü kazanç aktarımı, örtülü-gizli-kâr dağıtımıdır.

Şirketler –sadece finansal yönden ele alacak olursak- temel olarak kâr elde etmeleri ve ortaklarına kâr dağıtmaları için kurulurlar. Şirketlerin bilançosunda doğal olarak kâr birikimi olacaktır. Bu kârın ortaklara dağıtımı ise vergi kesintisine tabi olup, gerçek kişi ortaklar açısından elde edilen kâr payları ise menkul sermaye iradı olarak vergiye tabi bir kazançtır. Şirketin yukarıda da açıkladığımız üzere yatırım projesi öncesinde cüz-î (örneğin kanunen zorunlu olarak aranan 50.000 TL gibi) bir sermayesi varken, yatırım projesi öncesinde sermaye artışı yapılması ve sonrasında azaltılması elbette dikkat çekici olacaktır ve eleştirilmesi daha kolaydır. Ancak şirketin yatırım projesi öncesinde de yüksek bir sermayesi (Örneğin: 100 Milyon TL) olabilir ve bilançosunun aktifinde yapılacak sermaye azaltımını ve mevcut borçları fazlasıyla karşılayacak nakit olabilir. Ancak bu şirketin aynı zamanda bilançosunda birikmiş kârları da mevcutsa bizce kâr dağıtımı yerine sermaye azaltımı yapılması vergisel yönden örtülü kazanç dağıtımı hükümleri kapsamında eleştiriye açıktır. Zira ortakların nakit gereksinimleri varsa yukarıda da açıkladığımız üzere işlemlerin ve ticari yaşamın olağan akışı kapsamında bu ihtiyaç şirket tarafından kâr dağıtımı yapılarak karşılanmalı, şirkette bir nakit fazlası varsa ise bu nakit fazlası basiretli tüccar ilkesi çerçevesinde kârlı projelere harcanmalıdır düşüncesindeyiz.  

Örtülü kazanç düzenlemeleri Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer almaktadır, ancak bu düzenlemeler doğal olarak Hazine’nin vergi gelirlerini korumak odaklı vergi güvenlik müessesesi olmaları amacıyla tesis edilmişleridir. Yazımızda da önerdiğimiz üzere, 6102 sayılı TTK’da 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun  (SPK) “Örtülü kazanç aktarımı yasağı” başlıklı 21. Maddesinde[10] yer alan düzenleme referans alınarak örtülü kazanç dağıtımı konusunun çok daha geniş ve özel bir bölümde düzenlenmesi gerektiği ve bu yasağa uyulmaması halinde çeşitli yaptırımlar getirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. SPK’da sadece fiilen kazanç aktarımı değil, şirketin mal varlığının azaltılması da örtülü kazanç aktarımı olarak değerlendirilmiş ve şirketlerin ilişkili kişiler ile yapacakları işlemlerde basiretli bir tüccar gibi davranma ve işlemin piyasa teamüllerine aykırı olmaması şartları da aranmıştır. Hatta şirketlerin ilişkili kişiler ile olan münasebetleri açısından “kârlarını ya da malvarlıklarını korumak veya artırmak için yapmaları beklenen faaliyetleri yapmamaları” dahi örtülü kazanç aktarım yasağına tabi bir fiil olarak yasa metninde yerini almıştır. Konumuz açısından bu hükmü  irdeleyecek olursak, bir şirket sermaye azaltımına konu olacak nakit fazlasına sahip olmamalıdır diyebiliriz. Zîrâ basiretli bir tüccar, ticari hayatın normal gerekleri icabı söz konusu nakit fazlasını mutlaka kârlı bir yatırıma (yeni ticari faaliyetlere başlanması, tesislerin modernize edilmesi, ek sabit yatırımlar yapılması, yurt içi veya yurt dışı çeşitli şirketlere iştirak edilmesi…v.b.) yönlendirecektir; yönlendirmelidir.



[1] Bu durum aynı zamanda şirket kaynaklarının aşındırılması suretiyle ortaklara vergisiz kâr dağıtımı olarak da kabul edilebilir ve vergisel açıdan cezalı tarhiyat yapılabilir.
[2] Söz konusu raporda şirkette uzun süredir kullanılmayan, kullanılamayan bir nakit olduğu ve bu nakdin kaynağının sermaye olduğu tereddütsüz bir şekilde gösterilmelidir.
[3] Alper TANRIVERDİ, “Sermaye Azaltılmasına İlişkin Güncel Sorunlar” http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-116-1451 (Erişim: 18.4.2017)
[5] Çalışmamız açısından bu bölümde örnekleri her ne kadar iştirak hissesi alımı yönünde versek de, bu açıklamalar şirketin sermaye artışını sabit yatırımlarda (arsa-arazi alımı, yeni fabrika inşa edilmesi..v.b.) kullanması halinde de geçerli olacaktır.
[6] Söz konusu düzenleme makalemizin yazıldığı dönem itibariyle halen Gelir İdaresi Başkanlığı’nı internet sitesinde taslak olarak yer almaktadır. http://www.gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/mevzuatek/3serinolu/3seritransfertaslak.pdf (Erişim: 18.04.2017)
[7] Vergisel yönden Hazine zararı oluşmadığı gerekçesi ile yukarıda örneklediğimiz şekilde gerçekleşecek bir sermaye azaltımına eleştiri getirilememesi; şirketin özkaynaklarını azaltıcı, bilançosunu yıpratıcı ve finansal durumunu olumsuz etkileyen bu operasyonun bizce TTK açısından eleştirilmesini önlememelidir. Bu nedenle bizce TTK’da da örtülü kazanç aktarımına dair özel bir düzenlemenin bulunması faydalı olacaktır. 6102 sayılı TTK’da sermaye şirketlerinin bağımsız denetime tabi tutulmasına ilişkin hükümler mevcut olup, kapsamdaki şirketlerin denetimleri Uluslararası Denetim Standartları ile uyumlu Türkiye Denetim Standartlarına göre yerine getirilecektir. Bununla birlikte özellikli bazı şirketler (banka, sigorta, finansman şirketleri ile hisse senetleri BİST’te işlem gören halka açık A.Ş.’ler gibi) hariç denetime tabi şirketlerin denetime tabi olacak mali tabloları MSUGT’lerine göre hazırlanmış mali tablolar olabilecek, yani bu şirketler Uluslararası Finansal Raporlama Standartları ile uyumlu Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına (TFRS) göre mali tablo hazırlamak zorunda olmayabileceklerdir. Oysa TFRS’lerde ilişkili kişiler ile yapılan işlemlerin raporlanmasına dair özel hükümler mevcuttur. “TMS  24: İlişkili Taraf Açılamaları”. Bu Standardın amacı; işletmenin finansal durumu ile kâr veya zararının, ilişkili tarafların mevcudiyetinden, söz konusu taraflarla gerçekleştirilen işlemlerden ve işletme ile ilişkili tarafları arasındaki taahhütler dahil olmak üzere, mevcut bakiyelerden etkilenebileceği olasılığına dikkat çekmek için gerekli olan açıklamaların, işletmenin finansal tablolarında yer almasını sağlamaktır.
[8] Gürol ÜREL, “Transfer Fiyatlandırması Suretiyle Örtülü Kazanç Dağıtımı (I)”, Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Eylül 206,
[9] Bununla birlikte yatırımlarını tamamının özkaynaklar ile yapılması bazı durumlarda finansal yönden doğru bir strateji olmayabilecektir. Şirketin toplam sermayesi öz kaynaklarıyla dış kaynaklardan ya da borçlardan oluşur. Toplam sermaye içinde borç alınan kaynakların (örneğin tahvil veya banka kredisi gibi) bulunması, şirketin kârlılık oranlarındaki dalgalanmanın şiddetini artırıcı etki yapabilir ve buna finansal kaldıraç etkisi adı verilir. Tahvil veya uzun vadeli banka kredileri işletme açısından sabit bir faiz yükü doğurur. Ancak bu kredilerin yatırıldığı varlıklar, firmaya bunların finansmanı için gerekli miktardan daha fazla bir gelir sağlıyorsa söz konusu kaynaklar firmanın öz kaynak kârlılığını/verimliliğini yükseltir. Diğer bir deyişle, finansman kaldıracının öz kaynak karlılığı üzerindeki etkisi olumludur. Aksine bu kaynakların işletmeye sağladığı gelir, onların finansmanı için gereken miktara yeterli değilse, finansal kaldıraç öz kaynak kârlılığını azaltıcı etki yapıyor demektir. Görüleceği gibi, işletmede dış kaynaklar bulunması durumunda, “pozitif kaldıraç etkisi dolayısıyla öz sermaye kârlılığındaki değişme, bu kaynakların bulunmaması (tüm sermayenin ortaklarca karşılanması) durumuna göre daha yüksek olabilecektir.


[10] 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu, Madde 21: Örtülü kazanç aktarımı yasağı
(1) Halka açık ortaklıklar ve kolektif yatırım kuruluşları ile bunların iştirak ve bağlı ortaklıklarının; yönetim, denetim veya sermaye bakımından doğrudan veya dolaylı olarak ilişkide bulundukları gerçek veya tüzel kişiler ile emsallerine uygunluk, piyasa teamülleri, ticari hayatın basiret ve dürüstlük ilkelerine aykırı olarak farklı fiyat, ücret, bedel veya şartlar içeren anlaşmalar veya ticari uygulamalar yapmak veya işlem hacmi üretmek gibi işlemlerde bulunmak suretiyle karlarını veya malvarlıklarını azaltarak veya karlarının veya malvarlıklarının artmasını engelleyerek kazanç aktarımında bulunmaları yasaktır.
(2) Halka açık ortaklıklar ve kolektif yatırım kuruluşları ile bunların iştirak ve bağlı ortaklıklarının, esas sözleşmeleri veya iç tüzükleri çerçevesinde basiretli ve dürüst bir tacir olarak veya piyasa teamülleri uyarınca karlarını ya da malvarlıklarını korumak veya artırmak için yapmaları beklenen faaliyetleri yapmamaları yoluyla ilişkili oldukları gerçek veya tüzel kişilerin karlarının ya da malvarlıklarının artmasını sağlamaları da örtülü kazanç aktarımı sayılır.
(3) Halka açık ortaklıklar ve kolektif yatırım kuruluşları, ilişkili taraf işlemlerinin emsallerine, piyasa teamüllerine, ticari hayatın basiret ve dürüstlük ilkelerine uygun şartlarda gerçekleştirilmiş olduğunu belgelemek ve bu durumu tevsik edici bilgi ve belgeleri en az sekiz yıl süre ile saklamak zorundadırlar. Birinci fıkrada belirtilen ilkelere aykırılığın tespitinde izlenmesi gereken usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.
(4) Kazanç aktarımının Kurulca tespiti halinde halka açık ortaklıklar, kolektif yatırım kuruluşları ile bunların iştirak ve bağlı ortaklıkları, Kurulca belirlenecek süre içinde kendilerine kazanç aktarımı yapılan taraflardan, aktarılan tutarın kanuni faizi ile birlikte mal varlığı veya karı azaltılan ortaklığa veya kolektif yatırım kuruluşuna iadesini talep eder. Kendilerine kazanç aktarımı yapılan taraflar Kurulca belirlenecek süre içinde aktarılan tutarı kanuni faizi ile birlikte iade etmek zorundadır. Örtülü kazanç aktarımı yasağının ihlali ile ilgili 94 üncü ve 110 uncu maddeler ile ilgili mevzuatta öngörülen hukuki, cezai ve idari yaptırımlar saklıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAT-KİRALA-GERİ AL İŞLEMİNDE ÖZELLİK ARZ EDEN MUHASEBE KAYITLARI VE İŞLEMLER

KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDER (KKEG) YAZMAK VERGİSEL YÖNDEN TÜM SORUNLARI ÇÖZER, VERGİSEL RİSKLERİ KALDIRIR MI?

KURUMLAR VERGİSİ BEYANNAMESİNDE DİĞER İNDİRİM SATIRININ KULLANIMI İLE BAZI İSTİSNA KAZANÇLARIN BEYANNAMEDE VE KÂR DAĞITIM TABLOSUNDA GÖSTERİMİ VE MUHASEBE KAYITLARI HAKKINDA ÖZELLİK ARZ EDEN KONULAR